14 Ekim günü Just Stop Oil adlı aktivist gruba üye iki kişinin, Van Gogh’un Londra’daki Ulusal Galeri’de sergilenen Ayçiçekleri tablosuna bir kutu çorba konservesi fırlatarak sahneledikleri performans tartışmalara konu oldu. İki aktivist, önce cam çerçeveyle korunan tabloya çorba fırlatıp ellerindeki yapıştırıcıyla kendilerini duvara sabitledi. Sonra içlerinden biri konuşma yaparak, fosil yakıtların çevreye verdikleri zarardan, yoksul insanların çorba ısıtacak kadar bile yakıt bulamamalarından, yangın ve kuraklıklar sebebiyle milyonlarca insanın aç kaldığından dem vurup, gezegenin ve insanların kurtuluşu için petrol ve gaz üretimine son verilmesi gerektiğini söyledi.

Konuşmanın dikkat çekici yanlarından biri, “gıda krizi” ve “yakıt krizi” olarak tarif edilen süreçlerden, herhangi bir öznesi veya faili olmayan, adeta kendi kendine ve doğal şekilde yaşanan süreçlermiş gibi bahsedilmesiydi. Müzelerde petrol, ilaç veya silah şirketlerinin sponsorluklarını protesto etmek için sahnelenen performanslardan farklı olarak, bu gösteride tek bir şirketin veya kurumun adı geçmiyordu. Ne Batılı devletlerin ve şirketlerin sömürgeleştirip yağmaladıkları ülkelerde işledikleri suçlardan söz ediliyor, ne de bugün yaşanan yakıt ve gıda “krizlerine” gerçekte kimin ve neyin sebep olduğuna değiniliyordu. Aktivistlere göre, petrol ve gaz yerine ‘temiz’ enerji kaynaklarına yatırım yapılsa tüm ‘krizler’ çözülecekti… Gösterinin daha önceki performanslardan bir diğer farkı da, tabii ki, öncekilerin hiçbirinde bir sanat eserinin odağa alınmamış olmasıydı. 

Gösterinin tetiklediği tartışmalar, bir tarafta, gündeme getirilen konu ne kadar doğru olursa olsun “vandalizme” denk düşen böyle bir eylemin meşru görülüp görülemeyeceği ekseninde döndü; diğer tarafta ise, geçtiğimiz onyıllarda iyice yaygınlık kazanan bu tür performans-protestoların etkili olup olmadığı sorgulandı. Oysa aslında ortada ne vandalizm vardı (çünkü cam çerçeveyle korunduğu bilinen eserin kendisine zarar vermek gibi bir amaç söz konusu değildi); ne de “haklı” bir konuyu (etkili veya etkisiz şekilde) gündeme getirmek için yapılmış gerçek bir sivil itaatsizlik eylemi. 

14 Ekim’deki gösteri, son derece geniş bir insan kaynağının ve dünya çapında egemen medya organlarının büyük paralarla seferber edildiği organize bir girişimin eylemlerinden yalnızca bir tanesiydi, ama tabii van Gogh adı sayesinde en çok ses getireni o oldu.

JSO

Just Stop Oil grubu, “enerji dönüşümü” gündeminin hızla uygulamaya konmasını hedefleyen Climate Emergency Fund (İklim Krizi Fonu) adlı kuruluş tarafından finanse ediliyor. 14 Ekim günü Ulusal Galeri’de sahneledikleri gösteri, aslında aylardır sürdürdükleri çeşitli gösterilerden yalnızca bir tanesi. Britanya’da Just Stop Oil adı altında faaliyet yürüten grubun başka Batılı ülkelerde muadilleri de var: İsveç: Återställ Våtmarker; ABD: Declare Emergency; Almanya: Letzte Generation; Kanada: Save Old Growth; İsviçre: Renovate Switzerland; Norveç: Stopp Oljeletinga; İtalya: Ultima Generazione; Fransa: Dernière Rénovation; Australia: Fireproof. Yani grup, hayli organize bir ağın kollarından sadece bir tanesi.

Just Stop Oil grubunu finanse eden İklim Krizi Fonu’nun kurucusu, Aileen Getty: ABD’nin en zengin ailelerinden olan, 1942’de kurdukları Getty Oil petrol şirketiyle servet yapan Getty hanedanının vârislerinden. Extinction Rebellion gibi başka çevreci organizasyonlara da büyük miktarda bağış yapan İklim Krizi Fonu, kuruluş amaçlarını şöyle özetliyor: “Gerçekleri söyleyen, krize denk bir hızla dönüşüm talep eden, insanlığı ve gezegendeki canlıları korumak için her şeyi yapmaya hazır organizasyonlara destek veriyoruz”.

Petrol devi bir ailenin vârisi olup, ‘temiz enerji’ davası için hayırseverlik faaliyetine soyunan Aileen Getty, Just Stop Oil grubunun eylemine arka çıkmak için Guardian gazetesine yazdığı yazıda şöyle diyor:

Ben fosil yakıtlardan servet yapan bir ailenin kızıyım, ama artık biliyoruz ki fosil yakıtların çıkarılması ve kullanılması gezegenimizdeki canlıları öldürüyor. Ailem petrol şirketini satalı 40 yıl oldu, ben de imkânlarımı yeryüzünde yaşamı korumak için kullanmaya ant içtim.

İklim hareketine katılmamdaki motivasyonla ilgili bazı teoriler öne sürülüyor. Motivasyonum açık: Hem kendi ailem hem de sizin aileleriniz için yaşanabilir bir dünya uğruna savaşıyorum. Geçmişe takılıp kalmıyorum. Daha iyi bir gelecek inşa etmeye bakıyorum.

İklim Krizi Fonu’nu finanse etmekten gurur duyuyorum; bu sayede Fon, Just Stop Oil grubu gibi şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemleri yapan iklim aktivistlerine ödenek sağlıyor.

İklim Krizi Fonu’nun kendi web sitesinde özetlediği faaliyetlere baktığımızda, Getty’nin ‘sivil itaatsizlik’ olarak tarif ettiği eylemlerin arka planında hem sevk ve idare bakımından hem de medya ve tanıtım açısından ne kadar organize bir çalışma yürütüldüğü görülebiliyor:

Fon’un kurulduğu 2019 yılından sonra:

  • 91 örgüte fon verildi
  • 22 binden fazla iklim aktivisti eğitildi
  • 1 milyondan fazla aktivist seferber edildi
  • 9 milyon insanla ilişkiye geçildi

2022’den bugüne:

  • 39 örgüte mali destek verildi
  • 4 milyon dolar hibe edildi
  • Medya organlarına 5000’den fazla popüler içerik üretildi

İklim Krizi Fonu’nun bağışçıları ve destekçileri arasında, geçen yıl yayınlanıp izlenme rekorları kıran, dünyayı yıkıma sürükleyecek bir felaket karşısında siyasetçilerin kayıtsızlığını konu alan Netflix yapımı Don’t Look Up filminin yönetmeni ve senaristi Adam McKay, ve Disney ailesinin vârislerinden, film yapımcısı, ‘aktivist’ ve hayırsever Abigail Disney bulunuyor.

AP89142278059

Just Stop Oil grubunun bültenlerinde sık sık referans verilen ve sözlerinden alıntı yapılan bir isim de Fatih Birol: 2015’ten beri Uluslararası Enerji Ajansı’nın yöneticisi, Forbes dergisine göre dünyada enerji alanındaki en etkili isimlerden biri ve Dünya Ekonomik Forumu’nun Enerji Danışma Kurulu’nda yer alıyor.

Bu arada, “iklim aktivizmini” en çok fonlayan bir diğer kuruluş olan Equation Campaign’in kurucuları da, Getty gibi yine ABD’nin petrol zengini ailelelerinden olan Rockefeller’lara mensup. Misyonunu “Petrolün ve gazın yerin altında kalmasını sağlamaya çalışan hareketleri güçlendirmek” şeklinde tanımlayan Equation Campaign’in kurucuları, Rebecca Rockefeller Lambert ve kuzeni Peter Gill Case. Büyük büyük dedeleri John D. Rockefeller, 1870’te Standart Oil şirketini kurmuş ve ülkenin ilk milyarderi olmuştu.

“Yeşil Dönüşüm”ün Maliyeti

Yukarda sayılanlar, “iklim aktivizmine” akıtılan büyük para ve kaynakların sadece küçük bir kısmını oluşturuyor elbette. Öte yandan tüm bunların altındaki söylem ve hedefler, “Net Zero” gibi sloganlar, halihazırda zaten hükümetlerin, Dünya Ekonomik Forumu gibi örgütlerin söylem ve hedefleriyle tamamen örtüşüyor. O zaman, ortada bir çatışma da yoksa, hedefler örtüşüyorsa, bunca “aktivizme” ve hayırsever zenginlerin bunlara akıttığı onca kaynağa ne gerek var?

“Yeşil dönüşüm” veya “temiz enerji” diye lanse edilen uygulamaların (özellikle yoksul ülkeler açısından) hem doğal hem de insani maliyetlerine çeşitli şekillerde dikkat çekilse de, bunlar elbette yukardakiler gibi devasa organizasyonların ele geçirdiği medya kanallarında yer bulmuyor ve sesleri duyulmuyor – duyulabildiği yerlerde de ânında marjinalize ediliyor. Dönüşümün baş destekçisi Dünya Ekonomik Forumu’nun kendi sitesinde değindiği “insani maliyetlere” bakmak ve satır aralarını okumak, aslında bu tür gösterilere akıtılan onca kaynağın sebebi hakkında yeterince fikir veriyor. “Yeşil Ekonominin Maliyeti Nedir: Her Yıl Fazladan 3,5 Trilyon Dolar” başlıklı yazıdan:

McKinsey danışmanlık şirketinin raporuna göre, 2050’de “sıfır karbon” hedefine ulaşmak için  devletlerin, şirketlerin ve bireylerin enerji ve arazi kullanımı sistemlerinde yapmaları gereken toplam küresel harcamanın her yıl, yılda 3,5 trilyon dolar artması gerekiyor.

Bu rakam, halihazırdaki yatırım düzeyinde %60 artış demek… Bunun dışında, fazladan 1 trilyon doların yüksek karbon emisyonlu varlıklardan düşük karbon emisyonlu varlıklara aktarılması gerekiyor.

Sıfır karbon emisyonuna geçişin maliyeti, rapora göre “önemli düzeyde” olacak. Bu maliyetin büyük kısmı geçiş aşamasının başında yaşanacak olsa da, maliyet yükünü daha çok gelişmekte olan ülkeler ve fosil yakıt şirketleri sırtlayacak, bu da enerji tedarikinde aksamalara ve fiyat artışlarına sebep olacak.

Geçişin gündelik hayat üzerinde yaratacağı en bariz etkiler, enerji faturalarındaki artış, yüksek emisyonlu sanayilerdeki iş kayıpları, insanların beslenme alışkanlıklarında gereken değişimler, evlerimizi ısıtmakta ve seyahatte fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı sona erdirmek için harcamaların artması olacak.

Tüketiciler, fosil yakıtlarla çalışan konut ısıtma sistemlerini ve otomobillerini değiştirmenin maliyetini yüklenmek zorunda kalacak, ayrıca et gibi yüksek karbon emisyonlu gıdalardan kaçınmak için beslenme rejimlerini değiştirmek zorunda kalacaklar.

2050_co2-scaled

e-Skop