İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır, Avrupa'da aşırı sağın yükselişinin planlı olduğuna işaret ederek "Bu sürecin sonunda Müslümanlar, Yahudilerin maruz kaldığı gibi bir trajediyle mi yüzleşecekler? İkinci Endülüs faciası mı yaşanacak? gibi bazı korkutucu sorular gündeme geliyor." dedi.

İslamofobi ve kültürel ırkçılık ilişkisi üzerine araştırmalar yapan Hıdır, Batı'da yükselen İslam karşıtlığı ve Müslümanların güncel sorunlarıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Batı'da Müslümanları tahrik etme ve marjinalleştirme projesinin devrede olduğuna değinen Hıdır "Kur'an-ı Kerim'i yakma provokasyonları ile tepkiler test ediliyor. Avrupa'da aşırı sağ araç olarak kullanılıyor. Avusturya, İsviçre, Fransa ve diğer pek çok ülkede benzeri tahrikleri görebiliyoruz." ifadesini kullandı.

"Batı'da Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalar ve nefret suçları yaygınlaşıyor"

Batı'nın soğuk savaşın sona ermesinin ardından "yeni düşman" olarak İslam'ı belirlediğini aktaran Hıdır, "Soğuk savaşın bitmesiyle Batı yeni düşman arayışına girdi. Böylece İslam yeni düşman olarak tayin edildi. İslam'ı düşman haline getiren ifadeler dönemin Batılı yetkililerinin ağızlarından açıkça dile getirildi." diye konuştu.

Hıdır, bu düşmanlığın kökenlerinin İslam'ın ilk yıllarına kadar uzandığına dikkati çekerek, İslam'ın ilk çağında başlayan bu dine yönelik nitelemelerin aynı şekilde devam ettiğini söyledi.

"İslamofobi" kavramının sıklıkla İslam karşıtlığını ifade etmek için kullanıldığına ancak kavramın Müslümanların maruz kaldığı nefret suçlarını açıklamakta yetersiz olduğuna değinen Hıdır, "Müslüman nefreti" tanımlamasının daha doğru bir kullanım olduğunu söyledi.

Hıdır, şöyle devam etti:

"Bugün karşımızdaki olgunun daha komplike araçlarla yürütülen nefret ve düşmanlık olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşmanlığın Batı'da 'kültürel ırkçılık' tanımlaması altında incelendiğini ancak Türkiye'de bu tabirin yeterince ilgi görmediğini fark ediyoruz. Aşırı sağın yükseltilmesiyle Batı toplumlarında, Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalar ve nefret suçları yaygınlaşıyor. Yükselen 'Müslüman karşıtlığı' Batılı akademisyenler tarafından 'kültürel ırkçılık' kavramıyla inceleniyor. Kültürel ırkçılık kavramı Türkiye'de maalesef çok kullanılmıyor. Aslında bu kavram Müslümanlar bir nefret suçuna veya ayrımcılığa maruz kaldığında hukuki olarak önlerini açan bir işleve sahip."

Batı'da eskiden marjinal kabul edilen aşırı sağ, merkez siyasetle yakınlaştı

Hıdır, 11 Eylül saldırılarıyla Müslüman nefretinin, post-oryantalist döneme girdiğini kaydederek, "Avrupa'da aşırı sağ son dönemde alabildiğine güçlendirildi. Bilinçli olarak güçlendirildi diyorum. Önceleri daha marjinal bir yerde bulunan aşırı sağ merkeze doğru kayarken, merkez siyaset de aynı şekilde aşırı sağa yaklaşmaya başladı. Yani Müslüman nefretinin yönlendirilmesindeki en merkezi araçlardan biri olan aşırı sağ iki yönlü güçlendirilmiş oldu."değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman nefretinin artışında anonim kişiliklerin kullanılmaya başladığını aktaran Hıdır, bu kişilerin yazılarında Batılı araştırmacılardan daha yoğun nefret diline yer verdiklerini ve daha önce müstear isimlerle yürütülen faaliyetlerin artık yerli unsurlarla idare edildiğini belirtti.

Hıdır "devşirme kişilere İslam'ı kötüleyen makaleler yazdırıldığını" ve "kürsüler verilip projeler hazırlatıldığını" ifade ederek, "Onlar da Batılıdan çok Batıcılık yapıyor yerli oryantalizm olarak da niteleyebileceğimiz bu faaliyetler çok etkili de oluyor. Çünkü Müslüman ismine sahip bir kişinin içerden eleştiriyor gibi görünmesi daha sahici duruyor." şeklinde konuştu.

Müslüman

"İslam'ın imajını restore etmeli ve dine davet ile ilgili üslup çalışması yapılmalı"

Hıdır, Müslümanlara yönelik nefretin artık Batı'yı aşan boyut kazanıp küreselleştiğine işaret ederek, Müslüman ülkelerin buna yönelik adımlar atması gerektiğinin altını çizdi.

İslamofobi kavramı yerine Müslüman nefreti ifadesinin yaygınlaştırılması gerektiğinin altını çizen Hıdır şunları dile getirdi:

"İslam'ın imajını restore etmeli ve dine davet ile ilgili bir üslup çalışması yapılmalı. Reaksiyoner davranıyoruz bu yanlış bir tutum. Daha köklü çözümler üretmek için uzun soluklu ve aklıselim çalışmalar yapmalıyız. İslamofobi kavramının literatürden çıkartılıp Müslüman nefreti veya muadili kavram kullanılarak bunun kültürel ırkçılık biçimi olduğunun ve yaptırıma tabi tutulması gerektiğinin altyapısı hazırlanmalı."

Hıdır, Müslüman nefretinin artık Batılı devletler eliyle idare edilmeye başladığını, bunun en tipik örneğinin ise Fransa ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olduğunu anlatarak, şu ifadeleri kullandı:

"Fransa'da 2018'den bu yana sistematik İslam karşıtı bir atmosfer oluşturuldu. Müslümanların kurumları basılıyor, camiler kapatılıyor ve Müslümanlar sınır dışı ediliyor. Hac ve umre organizasyonlarına da müdahale ediliyor. Din özgürlüğünün temsilcisi olduğunu iddia edenler, konu Müslümanlar olunca ayrımcılığın temsilcisi oluyor."

Avrupa'daki seçimleri belirleyen temel kavramların arasında Müslüman karşıtı söylemlerin yer aldığına dikkati çeken Hıdır, şunları kaydetti:

"Hitler döneminde Yahudiler belli bir sürecin sonunda sistematik soykırıma maruz kaldı. Benzer sürecin şu anda Müslümanlar açısından yaşandığını görüyoruz. Avrupa'da bazı korkutucu soruların gündeme gelmeye başladığını görüyoruz. Bu sürecin sonunda Müslümanlar, Yahudilerin maruz kaldığı gibi bir trajediyle mi yüzleşecekler? İkinci Endülüs faciası mı yaşanacak? gibi bazı korkutucu sorular gündeme geliyor."

Müslüman