Peki Uygur Türklerine yönelik soykırımı dolaylı olarak destekleyen ülkeler hangileri?

6 Ekim’de toplanan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyinin 51. oturumunda, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insani durumun değerlendirilmesi için özel toplantı yapılması talebi, yapılan oylamada reddedildi. Doğu Türkistan’daki insan hakları durumunun görüşülmesi için sunulan tasarı, 17 kabul oyuna karşı 19 ret ve 11 çekimser oyla kabul edilmedi. Böylece Uygurlara yönelik soykırımı araştırmak için uluslararası arenadaki çabalardan bir diğeri daha sekteye uğramış oldu. 

Uygurlara Yönelik Tanınmayan “Soykırım”

Oylama, dönemin BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet tarafından Çin’in Uygurlara ve diğer azınlıklara yönelik kötü muameleleri ve hak ihlallerinin varlığını tespit eden bir raporu yayınlamasının ardından gerçekleşti. Bachelet’in Mayıs ayında Sincan’a yaptığı bir ziyareti takip eden rapor, 31 Ağustos’ta görevinden ayrılmasından sadece birkaç dakika önce yayınlanmıştı. Rapor, Çin’i yıllardır bölgedeki 1 milyondan fazla Uygur ve diğer Müslümanları alıkoymakla suçluyor ama Çin’in kaç kişiyi gözaltında tuttuğu net olarak saptamış değil. Kendisi ve ailesi de Şili’de uzun seneler boyunca zulüm ve işkenceye maruz kalmış olan Bachelet’in bu raporunda, Çin’in Uygurlara yönelik işlediği ağır insan hakları ihlalleri “soykırım” olarak nitelendirilmiyordu. Yine de bu ve diğer raporların ortaya koyduğu üzere bölgenin tamamında hak ihlallerinin “geniş bir ölçekte” işlendiği açıktı. Pekin yönetimi ise insan hakları ihlalleri işlediğini reddetmeye hâlâ devam ediyor.

6 Ekim’de gerçekleşen oylamada ise İnsan Hakları Konseyinin 16 yıllık tarihinde ikinci kez bir önerge reddedilmiş oldu. Bu durum uluslararası kurumların otoritesi açısından bir gerileme olarak değerlendirilirken diğer tarafta farklı bir soru da gündemde: Uygurlara yönelik senelerdir süren sistematik şiddet, tehcir ve zulüm eylemleri Müslüman ülkelerin gündeminde mi? Dahası, Çin’in bu eylemlerinin uluslararası kurumlar tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmesi ya da “kınanması” konusunda Müslüman ülkelerin rolü nedir? Ve belki de soruyu şu şekilde özetlemekte fayda var: Müslüman ülkeler Uygurlara yönelik soykırımı neden destekliyor?

Müslüman Ülkelerin Çin’e Karşı Derin Sessizliği

BM’de “Çin’deki insani durumun değerlendirilmesi için özel toplantı yapılması” talebinin reddedilmesinde öncü olan aktörleri incelemekte fayda var. Reddeden ve çekimser kalanlar arasında Endonezya, Kazakistan, Malezya, Pakistan, Katar, Senegal, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Özbekistan gibi Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu ve İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkeler yer alıyor. Bu tablo, bu ülkelerin, Çin’in Uygur ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik yaptığı insan hakları ihlalleri ve soykırım hakkında neden sessiz kalmakta ısrar ettiği sorusunu yeniden gündeme getiriyor. Nitekim Dünya Uygur Kongresi Başkanı Dolkun İsa da Endonezya, Pakistan ve Katar gibi Müslüman ülkelerin önergeye ret oyu vermesinden büyük hayal kırıklığı duyduğunu belirtiyor.

Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik zulmün dolaylı olarak desteklenmesi anlamına gelen bir başka uygulama ise Uygur Türklerinin sıkça maruz kaldığı sınır dışı uygulamaları. Uygur Human Rights Project’in verilerine göre, Haziran 2021 itibarıyla 425 Uygur Türk’ünü Çin’e iade eden Tayland bu alanda dünyada ilk sırada. Tayland’ı 397 sınır dışı ile Türkiye izliyor. Sınır dışı listesinin ilk dört sırasında İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri var. Haziran 2021 tarihinde yayımlanan bu rapora göre Türkiye’yi sırasıyla Mısır (231), Malezya (188), Kırgızistan (75), Pakistan (57), Afganistan (40) ve Kazakistan (23) izliyor.

WEB-OPENER

Ekonomik Alanda Çin’e Artan Bağımlılık 

Aynı dine mensup olmalarına rağmen Uygurlar, Müslüman çoğunluk toplumuna sahip devletler tarafından uluslararası arenada yeteri kadar korunmuyor. Bunun muhtemel üç nedeninden söz edilebilir: 

1) Ekonomik bağımlılık. 

2) Başta BM olmak üzere uluslararası arenada Çin’in diplomatik gücüne duyulan ihtiyaç. 

3) Ülkelerin güvenlik politikaları.

Çin kendi ekonomik gücünü arttırırken, bu gücü besleyen kaynakları da kontrol etmek amacında. Çin’in ekonomik gücünü devam ettirebilmesi için sınırsız enerji ve hammadde kaynaklarına erişiminin olması bir şart. Enerji ve hammadde ihtiyacı olan bir Çin’e karşın, bu kaynaklara sahip olan ve çoğunluğu Ortadoğu ve Afrika’da bulunan, aralarında Müslüman ülkelerin de olduğu devletler var.

Çin’in dünyaya eşitlikçi kalkınma projesi olarak sunduğu “Bir Kuşak, Bir Yol” (OBOR) girişimi, çeşitli alanlarda yatırım projeleriyle birçok ülkenin yöneticilerini ikna etmişe benziyor. Dünya ticaret yollarının kritik geçiş noktaları, Mısır’ın Süveyş Kanalı, Pakistan’ın Gwadar Limanı ve Asya Pasifik’te Malezya ve Endonezya ile deniz transit yolları gibi kritik geçiş noktaları, İran ve Suudi Arabistan’ın petrol rezervleri gibi enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeler bu girişim kapsamında Çin’den birçok yatırım almakta.

Çin’in Diplomatik ve Uluslararası Düzeydeki Etkisi

Birçok Müslüman ülkenin bu yatırımlar neticesinde Çin’e bağımlı hâle geldiği söylenebilir. Dolayısıyla Çin’de Müslüman Uygurlara yapılan zulüm, ülkelerin çıkarları kadar önem arz etmiyor. Ayrıca mevcut durumda “Müslüman” olarak nitelendirilen ülkelerdeki siyasi rejimlerin çok az bir kısmında hesap verilebilirliğe dayalı bir demokratik idarenin varlığından söz edilebilir. Bu ülkelerin büyük kısmında, baskıcı politikaların hâkim olduğunu hatırlamakta yarar var. Yönetenlerin bu eylemlerinden sorumlu tutulmadığı ülkelerde insan hakları ihlalleri hakkında sahici bir duyarlılık ve duruş görmek uzak bir ihtimal.

Söz konusu ülkelerin uluslararası evrensel değerleri görmezden gelmelerinin yanı sıra Çin gibi baskıcı bir rejimin onlara kol kanat germesinin de etkisi var. Yakın tarihte dünyayı ayağa kaldıran olaylara baktığımızda bunun örnekleri net bir şekilde görülebilir. Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki “veto yetkisi” Müslüman ülkelerdeki baskıcı yönetimlerin gözünde önemli bir etken. Uluslararası kamuoyuna hesap vermek istemeyen bu rejimler, bir insan hakları meselesinin BM’ye taşınması durumunda bir yaptırımla karşılaşmama rahatlığına sahip. Bu nedenle Çin’in Uygurlara yönelik politikalarına karşı BM bildirilerinde neredeyse hiçbir Müslüman ülkenin yer almaması utanç verici olmakla beraber doğal bir sonuç.

427336701_0_12_3071_1747_1920x0_80_0_0_6cfe9537decf4f818659017efad6bdc9

Ülkelerin Güvenlik Politikalarında Çin’in Konumu

“Bir Kuşak, Bir Yol” girişiminin bir diğer parçası olarak Çin, bu ülkelere askerî yardımlarda da bulunuyor. Çin’in Yemen’e askerî müdahalede bulunan Suudi Arabistan’da insansız hava araçları üreten tesisler inşa etmesi bunun örneklerinden biri.

Küresel düzeyde bütün insanların hayatını etkileyecek daha tehlikeli bir sistem Çin’in öncülüğünde Müslüman ülkelerde inşa edileceğe benziyor: Sincan’da Uygurlar üzerinde denenen ve onların hayatını zindana çeviren ileri teknolojilere dayalı gözetleme sistemlerini hatırlayalım. Birçok otoriter rejim, muhalifleri baskılamak için Çin şirketlerinin sunduğu gözetleme teknolojilerine talip. Bu gözetleme yöntemlerinin “yeni iletişim teknolojileri” adı altında ilgili ülkelerde inşa edildiği biliniyor. “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi ile ilgili anlaşmaların detayları yayınlandığında Pakistan ve İran gibi ülkelerde bu sistemlerin kurulmasına yönelik maddelerin yer aldığı anlaşılmıştı. Kendi ülkelerinde insan haklarını ihlal eden yönetimlerin, Uygurları mağdur eden araçlardan birine talip olması aslında şaşırılacak bir şey değil.

“Müslüman” ülkeler Uygurlara yönelik soykırımı neden destekliyor sorusunun cevabı açık: Çin’in küresel sistem içerisindeki gücüne bağımlı olan ülkeler, soykırıma karşı çıkacak kaynaklara ve güce sahip değiller. Çin’e ekonomik bağımlılık sürdükçe, Uygur Türklerine yapılan soykırıma yönelik derin sessizlik de sürecek gibi gözüküyor.

Perspektif