Filistinli gazeteci MEE'ye yazdığı yazısında ülkesindeki insanların temel haklarının nasıl ihlal edildiğini ve Gazze'de kapana kısılmış olmanın ne demek olduğunu anlatıyor.

Küçük bir çocukken dedem bana Filistin'i anlatırdı.

Hikayelerinden biri Gazze'nin hemen kuzeyindeki Barbara köyüyle ilgiliydi. 1948 yılında İsrail'in işgaline kadar bu köy ailemin yaşadığı yerdi. Dedem bana burada ufuğa kadar uzanan portakal ve zeytin ağaçlarını anlatırdı. Dedem Filistinli kimliğimin en önemli parçasıydı. Yıllar önce vefat ettiğinde sanki bu kimliğim de yok olmuş gibiydi.

Dedemin anlattığı hikayeler beni her zaman Filistin'e götürürdü. Kendimi Kudüs'ün sarı sokaklarında dururken, arka sokaklarında gezinirken, eski şehre has kokuları koklarken hayal ederdim.

Sadece hayalimde yaşayan bu anılar daha önce hiç görmediğim ve gitmediğin bir yere duyduğum bu özlemim beni ağlatıyordu.

Mücadele Yılları

Ben Gazze'de doğdum ve büyüdüm, hayatımın 29 yılını mutlak bir mücadele döngüsü içinde geçirdim. Özellikle son 15 yılım işgal altında ve seyahat hakkı da dahil tüm haklarımdan mahrum bırakılarak geçti.

Seyahet etmek gibi basit bir eylem ben ve Gazze halkının çoğu için büyük bir gizemdi. Kendi kendime, “Uçakta yükselirken yerdeki insanların küçüldüğünü görmek gerçekten nasıl bir duygu?” diye sorardım.

Dünyanın nasıl bir yer olduğu hakkındaki bilgimin sınırları yalnızca kendi memleketime kadardı.

1948'deki Nekbe Günü'nden sonra "İsrail" olan yerde çalışan babam, amcalarım ve çevremdeki yaşlı insanlardan bana Filistin hakkında daha fazla bilgi vermelerini istediğimi hatırlıyorum. Hepsi bana ülkemizin aslında ne kadar güzel olduğunu ve neler kaçırdığımı anlatırlardı. Ülkemin güzelliğini görebilmemin tek yolu Google'dan fotoğraflarına bakmaktı.

Birçok seyahat girişiminden sonra sonunda 2012'de Mısır'a turist olarak girebildim. Daha sonra bağımsız gözlemcilerden biri olarak da 2019'da Tunus'u görme şansım oldu.

filistin

Bir Umut Işığı

Filistin'e seyahat etme hayalim ise Beytüllahim'e davet edilene kadar yoktu. Bir kuruluş benden Gazzeli sanatçı ve ressamların eserlerini geliştirecek bu proje için kısa bir video çekmemi istemişti. Resmi davetiyeyi alınca çok heyecanlanmış ve hayallerim gerçekleşeceği için çok mutlu olmuştum.

Bu fırsat normal bir hayatım olabileceğine dair bana umut vermişti.

Hemen kendi kendime gezimi planlamaya başladım. Kimlerle görüşeceğimi, neler yapacağımı kısacası her şeyi planladım.

Gazze'nin dışına çıkma ve Filistin'deki diğer bölgeleri ziyaret etme izni almak, sonunda Kubbet-üs Sahra'yı kendi gözlerimle görebilmem anlamına geliyordu. Hayalini kurarken asla gerçekleşmeyecekmiş gibi gelen her şeyi deneyimleyeceğimi düşünüp mutlu oluyordum.

Ancak bunların hiçbiri İsrail'in iznini almadan gerçekleşemezdi.

Bir Gazzeli olarak daha önce bahsettiğim seyahatlerimin mucizeden başka bir şey olmadığının farkındayım. Çünkü Filistinlilerin seyahat izni hangi sebeple olursa olsun çoğunlukla reddediliyordu.

Umudum Tükenmişti

İzin talebimin yanında "onaylandı" yazısını görene kadar sürekli telefonumdan kontrol ettim. Telefonuma her baktığımda, derin bir korku ve endişe hissettim. Belirsizlik duygusu beni çok yormuştu.

Sadece Gazze'deki insanların kavrayabileceği, özgürlüğümüzün kısıtlanmasından kaynaklanan bir çaresizlik duygusu...

Ardından son darbe geldi: "Güvenlik yasağı var." Başvurum organizasyondan iki hafta önce başka bir açıklama olmadan reddedildi. "Neden?" o an aklıma gelen tek şeydi. "Tek yapmak istediğim şey Filistin'e gidebilmekti" diye düşündüm.

Hayatım boyunca kendimi hem bir insan hem de Filistinli olarak eksik hissediyordum. Bu hissi o anda çok daha fazla hisseder olmuştum.

Reddedilme sebebimin ne olabileceğini merak etmeye başladım: Adaletsizliğin karşısında susmadığım için mi? Ya da iddia edilen "güvenlik riski" mesleğimin bir sonucu muydu? Tüm bunlar yasadışı olan ve benim topraklarımı işgal eden bir ülkenin, bir Filistinliye Filistin'i görmesine izin vermemesini mantıklı kılmıyordu.

Maruz kaldığımız bu aşağılanmalara, en basit insan hakkımızın reddedilmesine, sanki tüm bunlar sırf Filistinli olarak doğmamın bir bedeliymiş gibi hissettirilmesine her zaman katlandım.

Tüm hayatımı bu bedeli ödemeye çalışarak geçirdim ve mesleğim sayesinde daha onurlu bir yaşam hakkı için savaşıyorum.

Yine de, bir Filistinli olarak var olma ve anavatanımı ziyaret etme hakkımdan mahrum kalmak, mücadelemizin en acı sonuçlarından biri.

filistin