"Batılı liberal düşünürler, Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri'nde arzu ettikleri sonuçları vermediği için Türk demokrasisinin gücünü fark edemediler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundaki performansı muhalefeti o kadar şok etti ki toparlanmaları dört gün sürdü. Bu arada o kadar kargaşa içindeydiler ki, Kılıçdaroğlu varlığını kanıtlayan bir video yayınlamak zorunda kaldı.

Kılıçdaroğlu videoda elini masaya vurarak "Buradayım," diye bağırdı. İkinci tur için seçim kampanyasında farklı bir aday olarak ortaya çıktı.

Artık mutfağından kampanya mesajlarını filme alan Gandhi kılıklı aday gitmişti. Türkiye'yi post-otoriter bir çağa taşıyacak kapsayıcı, fikir birliği arayan müzakereci aday gitmişti. Kalp emojileri atan o aday gitmişti.

Bunun yerine ise ülkedeki en savunmasız kesim olan 3 milyon Suriyeli mültecinin sırtından iktidara gelmeye çalışan bir milliyetçi ortaya çıkmıştı. 

Reklam panolarına kampanya afişleri asıldı: “Suriyeliler gi-de-çek! Karar ver!”

Açıkça belirtelim ki Türkiye'deki Suriyeliler meselesi küçük bir mesele değil. Türkiye, 3 milyon Suriyeli ve diğer milletlerden 300 bine yakın yabancı uyruklu ile dünya çapında en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Birkaç ay önce ülkenin güneyini sarsan depremlerle beraber zirveye ulaşan Suriyeli nefreti ile ilgili bir başkanın yapması gereken şey üslubu sertleştirmek değil yumuşatmaktır.

Korku kampanyası

Geçen yılın sonlarına doğru, yaklaşık 500 bin Suriyeli Türkiye'den ülkelerine geri dönse de bu insanların gidecekleri hiçbir yer yok. Çünkü Beşşar Esed onları kollarını açmış bir şekilde beklemiyor.

Kılıçdaroğlu'nun Suriye karşıtı söylemi İdlib'den bakıldığında daha da kötü. Türk birliklerinin geri çekilmesi veya Ankara'nın tutum değişikliği, daha önce Saddam yönetimindeki Kuzey Irak'ta olduğu gibi, sınırda bir mülteci akınına yol açabilir.

Yeni başkanın Batı yanlısı duruşu, Ruslar, İranlılar ve Esed ile görüşmeleri şu an olduğundan daha da karmaşık hale getirecektir. Kuzey Suriye'deki güçler dengesi, uluslararası sonuçlar doğurabilecek şekilde bir kez daha patlayabilecek bir mayın tarlası. Bu durumda başkan olarak ihtiyacınız olan son kişi, popülizmi pohpohlayan yetersiz bilgilendirilmiş bir gevezedir.

Erdoğan ayrıca Suriyelileri geri gönderme sözü verdi, ancak bir zaman vermedi. Erdoğan,  “1 milyona yakın mültecinin topraklarına dönmesi için Suriye'de konut yapımıyla ilgili projeler hazırladık. Mültecilerin ülkelerine dönmesini sağlayacağız,” dedi.  

Bir seçmen olsam konuda kime daha çok güvenirim? Korkuyu kampanyada silah olarak kullanan bir adama mı yoksa zorla geri göndermenin İslam dışı olduğunu söyleyen bir adam mı? Cevap, İslamcılara güvenirim.

Kılıçdaroğlu'nun korku kampanyası retorik de değil. Onları ortaya çıkan felaket için kurbanları suçlamak, milliyetçi mantığın bir özelliği gibi görünüyor.

CHP'li Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz günlerde  Kumbağ'daki depremzedeleri otellerden kovma kararı aldı. Kovulan depremzedeler, yaşanan afetten en kötü etkilenen bölgeler olan Kahramanmaraş ve Hatay'dan hayatta kalan Türklerdi. Kaldıkları otele pazar gününe kadar ayrılmalarını söyleyen posterler asıldı, ancak depremzedelerin ve kamuoyunun öfkesi üzerine tahliye 1 Haziran'a ertelendi. Belediye meclisi, deprem acil durum bütçesi kapsamında tahsis edilen paranın tükendiğini söyleyerek hükümeti suçladı. 

Tahliye kararında bir başka olası neden daha yatıyordu: Deprem bölgesinin ezici bir çoğunlukla Erdoğan'a ve AK Parti'ye oy vermiş olması. 

Bunun gibi kararlar ilk turdaki Kılıçdaroğlu'nun sözde "kapsayıcılığı"nı yalanlasa da o bunu örtbas etmeye çalıştı. İkinci turdaki Kılıçdaroğlu'nun yürüttüğü kampanya, bu milliyetçi çirkinliğin üzerini örtmeye bile çalışmıyor.

Kılıçdaroğlu'nun bu sert dönüşü muhalefetin kendisi için de sonuçlar doğuruyor.

Birincisi Kılıçdaroğlu artık kendisini insan hakları savunucusu ve demokratikleşme gündemi olan bir liberal olarak tanımlayamaz. Çünkü kampanyası artık insan haklarına dayanmıyor. Bunun yerine en zayıfı ve yoksulu suçlamaya dayanıyor.

İkinci olarak ise bir yandan HDP'ye göz kırpıp bir yandan da milliyetçilik kisvesini sürdürmesi oldukça çelişkili. Bu, Kürt seçmenin gözünden kaçmayacak olan bir durum.

Üçüncüsü, yumruğunu masaya vurmak ikna edici değil. En az on yıldır halkın gözü önünde olan bir memurun tarzı değil. Sert adamı oynadığında Türkiye'de kimse ona inanmıyor. 

Büyük seçmen katılımı

Peki Erdoğan'ın seçmenler üzerindeki hakimiyeti nasıl bu kadar yanlış değerlendirildi? Seçim anketleri nasıl bu kadar yanıldı?

Siyaset bilimciler ve anket şirketleri seçimden iki ay önce Erdoğan'ın yüzde 37 oy alabileceğini öngörüyordu. Anket şirketleri "Erdoğanîn ilk turu kazanması neredeyse imkansız," diyordu.

Kılıçdaroğlu ve batı medyasının çoğu buna inanıyordu. Peki neden bu kadar yanıldılar?

Burada bir dizi faktör devreye giriyor. 

Türkiye , dünyadaki en yüksek seçmen katılımına sahip ikinci ülke oldu. Erdoğan'a otokrat diyen ABD ve İngiltere'de işler böyle değil.

Geçen yıl Emmanuel Macron ile Marine Le Pen'i karşı karşıya getiren ve Fransa için hayati olarak görülen Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda katılım yüzde 72'nin biraz altında kaldı. Macron yüzde 58,54 oyla seçildi.

Çünkü asıl otokrasilerde seçmen seçimlere güven duymadığı için oy vermeyi boykoy ederek sandığa gitmiyor. Türkiye'de ise halk seçime güveniyor.

2018'de Mısır'da ordunun olabildiğince çok vatandaşı sandığa götürmeye uğraşmasına rağmen sadece yüzde 41'lik bir katılımla darbeci Sisi yüzde 97 oyla başa geldi.

Aynı şey Tunus'ta yüzde 11'lik bir katılımla diktatör Kays Said'in seçilmesinde de görüldü.

Mısır ve Tunus'ta seçmenler boykot ile düzmece seçimlere göz yumarken Türkiye'de istenilen sonucu vermediği için demokrasi olmadığını iddia etmek Batılı liberal düşünürlerin uzmanlık alanı haline geldi. Ancak Ortadoğu'yu defalarca yanlış anlamalarının bir nedeni de bu. 

Modern ulusu şekillendirmek

Başka örnekler de var. 15 Temmuz 2016'da tanklar Boğaz Köprüsü'nden aşağı yuvarlandığında , Türkiye'nin güneyinde tatilde olan Erdoğan herkesi sokaklara çağırdı. Halk tanklara cevap verdi. Kısa sürede ulusal bir direniş yaratıldı.

Neden? Çünkü hangi partiden olursa olsun Türk halkı oylarının, tercihlerinin ellerinden alınmasını istemiyorlardı. Komplonun sorumlusu olan FETÖcülere yönelik olağanüstü hal, geniş bir siyasi destek gördü.

Modern altyapısı, hastaneleri ve gelişmekte olan üniversiteleriyle Türkiye'yi bugünkü haline getiren biri varsa, o da Erdoğan'dır. 

Kılıçdaroğlu ve batı medyasının çoğu ekonomideki kötü gidişata tunuyordu. Nasıl bu kadar yanıldılar?

İyisiyle kötüsüyle, bu adam modern ulusu şekillendirdi. İroni şu ki, Erdoğan seçimin ikinci ve son turuna girerken, Türkiye'nin en büyük şehirleri olan İstanbul ve Ankara'da oyları kaybetmesine rağmen muhtemelen siyasi olarak her zamankinden daha güçlü bir konumda.

Daha şimdiden muhalefetin "kirli siyaset" stratejisinin başarısız olduğuna dair işaretler var. 

Kılıçdaroğlu, yüzde 5,2'lik sürpriz bir oy oranıyla ilk turda üçüncü olan aşırı milliyetçi aday Sinan Oğan'ın oylarını elde etmek istedi.

Ancak Pazartesi günü Oğan, Erdoğan'ı desteklediğini açıkladı. Oğan, Erdoğan'ın kalesi olarak görülen yerlerden oy almıştı. Bu oylar artık Erdoğan'a dönecektir.

Ahlaki otorite

Erdoğan ve ittifakı şimdiden meclisi ele geçirdi ve ona ikinci tur için manevi yetki verdi. 

Gerçek şu ki, Erdoğan Ortadoğu'daki en başarılı ve en bağımsız lider ve Batı artık bunu düzeltmek için ordu ve savaş gemileri gönderemez. 

Görünen şu ki ABD Başkanı Joe Biden'ın Türk muhalefetine verdiği destek anlamsız değil."

Daily Ummah