Yaklaşık son on yıldır, ideolojik bir sarsıntı Amerikan Yahudi yaşamını oldukça tedirgin ediyordu. Bu sarsıntı 7 Ekim'den bu yana bir depreme dönüştü. Bu deprem, yarım yüzyıldan fazla bir süredir Amerikan Yahudi kimliğini tanımlayan iki inanç olan liberalizm ve Siyonizm arasındaki ilişkiyle ilgili. Önümüzdeki yıllarda Amerikalı Yahudiler bu iki inanç arasında seçim yapma konusunda giderek artan bir baskıyla karşı karşıya kalacaklar.

Bu baskıyla karşı karşıya kalacaklar çünkü İsrail'in Gazze'deki savaşı Amerikan solunda büyük bir dönüşüme ivme kazandırdı. Filistinlilerle dayanışma, sol siyaset için kürtaj haklarını savunmak ya da fosil yakıtlara karşı çıkmak kadar önemli hale geliyor. Vietnam Savaşı’na ve Güney Afrika'daki “apartheid”a [Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1994 yılına kadar yürürlükte olan ve beyaz olmayan ırklar arasında yasal olarak bir ayrımı öngören politika] karşı mücadele sırasında olduğu gibi, coşkulu solcu söylemler liberal ana akımı yeniden şekillendiriyor. Aralık ayında Otomobil İşçileri Sendikası ateşkes talep etti ve sendikanın "çatışmayla olan ekonomik bağlarını" değerlendirmek üzere bir tasfiye çalışma grubu oluşturdu. Ocak ayında Ulusal L.G.B.T.Q. Çalışma Kolu da ateşkes çağrısında bulundu. Şubat ayında, ülkenin en eski Siyah Protestan mezhebi olan Afrika Metodist Episkopal Kilisesi liderliği, ABD'yi Yahudi devletine yardımı durdurmaya çağırdı. Mavi Amerika'da [Demokrat Parti’ye oy veren liberal Amerikalıların yaşadığı eyaletleri tanımlamak için kullanılan bir ifade], bir zamanlar İsrail'i destekleyen ya da bu meseleden kaçınan pek çok liberal, Filistin davasını kendi davaları haline getirmeye başladı.

Fakat bu dönüşüm henüz başlangıç aşamasında. Birçok önde gelen liberal kurumda –ki en önemlisi Demokrat Parti'dir- İsrail destekçileri sadece hoş karşılanmakla kalmıyor, aynı zamanda kurumda baskın olmaya da devam ediyor. Ne var ki bu kurumların liderleri artık tabanlarının çoğunu temsil etmiyor. Demokratların çoğunluk lideri Senatör Chuck Schumer, geçen hafta Senato'da İsrail üzerine yaptığı bir konuşmada bu bölünmeyi kabul etti. Başbakanına [Netanyahu’ya] olmasa da Yahudi devletine olan uzun süreli bağlılığını yineledi. Ancak konuşmanın en dikkat çekici cümlesinde, "özellikle pek çok gence tek devletli çözümü savunmaları için ilham veren idealizmi anlayabildiğini" de itiraf etti: Bir Yahudi devletini içermeyen tek devletli bir çözüm [Nehirden denize özgür Filistin]. Bunlar, partisinin köklü bir değişim geçirmekte olduğunun farkında olan bir siyasetçinin sözleri.

Siyonizm'e en çok bağlı olan Amerikalı Yahudiler, yani yerleşik kurumları yöneten Yahudiler, liberal Amerika'nın [kendileri için] ideolojik olarak gittikçe daha az ılımlı/misafirperver hale geldiğini anlıyorlar. Ve buna Amerikan sağı ile iş birliği yaparak karşılık veriyorlar. Daha birkaç yıl öncesine kadar Donald Trump'ın göçmen politikalarını sert bir dille eleştiren Anti-Defamation League'in [İftira ve İnkârla Mücadele Birliği, anti-semitizme ve Yahudilere karşı işlenen suçlara karşı mücadele etmek için kurulan bir örgüt] kısa süre önce kendisinin damadı ve eski başdanışmanı olan Jared Kushner'i tazim etmeye başlaması hiç de şaşırtıcı değil.

Trump'ın kendisi de ortaya çıkan siyasi bölünmenin farkında. Pazartesi günü yayınlanan bir röportajında "Demokratlara oy veren her Yahudi kendi dininden nefret ediyor" dedi. "İsrail'le ilgili her şeyden nefret ediyorlar ve kendilerinden utanmalılar çünkü İsrail yok edilecek." Bu alışılageldik bir Trump ahlaksızlığı ve abartısı, ancak kökleri siyasi bir gerçekliğe dayanmakta. Ülkelerinin İsrail'e verdiği koşulsuz desteği bir nesil daha sürdürmek isteyen Amerikalı Yahudiler için artık güvenilir tek bir siyasi ortak var: Filistinlilerin haklarını savunmayı "woke" hareketinin bir parçası olarak gören bir Cumhuriyetçi Parti.

Farklı bir seçim yapan ve Siyonizm'i kanun önünde eşitlik gibi liberal bir ilkeyle bağdaştıramadıkları için terk eden bazı Amerikalı Yahudiler iktidardan uzak kaldıklarından dolayı daha az dikkat çekiyorlar. Ancak sayıları, özellikle Y ve Z kuşakları arasında, pek çok kişinin düşündüğünden daha fazla. Ve büyük bir ikilem içindeler. İsrail'in Gazze'yi yerle bir etmesine tepki olarak giderek büyüyen ama aynı zamanda daha da radikalleşen bir Filistin dayanışma hareketine katılıyorlar. Bu büyüyen radikalizm ise bir paradoks yaratıyor: Amerikalı Yahudilerin her geçen gün daha fazla katıldığı bu hareket, Filistin’in özgürleşmesi neticesinde İsrailli Yahudileri nasıl bir geleceğin beklediğini açıklamakta zorlanıyor.

Amerikan liberalizmi ile Amerikan Siyonizm'i arasında ortaya çıkan bu kopuş, Amerikan Yahudi siyasetinde son yarım yüzyıl içinde yaşanan en büyük dönüşümü teşkil ediyor. Bu durumun, önümüzdeki on yıllar boyunca Amerikan Yahudi yaşamını yeniden tanımlaması bekleniyor.

(...)

Nitekim Amerikan Yahudileri, kendilerini uzun zamandır "liberal Amerika'nın koruyucuları" olarak tasvir etmekte. ABD'ye 20. yüzyılın başlarında büyük kalabalıklar halinde gelmelerinden bu yana Yahudiler; kadın, işçi, eşcinsel ve insan hakları hareketlerinde aşırı derecede etkin bir rol oynadılar ve 1930'lardan bu yana, artan refahlarına rağmen, ezici bir çoğunlukla Demokratlara oy verdiler.

Amerikan Yahudilerinin Siyonizm'e olan aşkı da 20. yüzyılın başlarına dayanıyor. Fakat [bu ideoloji] İsrail'in 1967 savaşındaki dramatik zaferinden sonra, Holokost sırasında Yahudilerin güçsüz kalmışlığına karşı bir panzehir arayan Yahudi cemaatinin hayatına hâkim olmaya başladı. 1967'deki savaşın arifesinde neredeyse iflas etmiş olan Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi [AIPAC, bugün ABD’nin yasama ve yürütme organlarına İsrail yanlısı politikaları dikte eden bir lobicilik grubu] 1980'lere gelindiğinde Amerikan Yahudilerinin en güçlü kurumu haline gelmişti. Liberal Yahudiliğin liderlerinden Albert Vorspan’ın 1988'de yazdığı gibi, “Amerikalı Yahudiler İsrail'i bir ikon haline getirdiler: Vekil bir inanç, vekil bir sinagog, vekil bir Tanrı".

Böylece, bu iki ideolojiyi birleştirebilmek uğruna, Amerikalı Yahudilerin uzun zamandır Siyonizm’i liberal bir dava olarak tanımlamaya çalışması gayet anlaşılabilir. Yine de bu eşleşme oldum olası tuhaf bir eşleşmeydi. Çünkü Amerikalı liberaller genellikle kendilerini etnik köken, din ve ırktan bağımsız bir eşit vatandaşlığın savunucuları olarak görürler. Siyonizm -ya da en azından kuruluşundan bu yana İsrail'e rehberlik eden versiyonu- ise Yahudi egemenliğini gerektirir. İsrail 1948'den 1966'ya kadar Filistinli vatandaşlarının çoğunu askerî hukuka tabi tuttu; 1967'den bu yana ise vatandaşlığı bile olmayan milyonlarca Filistinliye ev sahipliği yapıyor. Buna rağmen Amerikalı Yahudiler [yukarıda bahsedilen sebeplerden ötürü] yakın zamana kadar liberal kimliklerine ‘halel getirmeden’ Siyonizm'i savunabiliyorlardı.

Bunun başlıca nedeni, Siyonizm’in kullandığı referanslar üzerinde şüphe oluşturabilecek bir Filistin diskurunun Amerikan kamuoyunda yer almamasıydı. (...) Ancak son yıllarda Filistinlilerin sesleri, hala baskı altında ve sansürlenmiş olsa da duyulmaya başlandı. Filistinliler ana akım medyadan dışlanmalarıyla mücadele etmek için sosyal medyaya yöneldi. Gençlerin öncülük ettiği bu aktivizm çağında, benzer ayrımcılıklara ve adaletsizliklere maruz kalan insanların şekillendirdiği hareketlere katıldılar. Bu arada İsrail ise, son yirmi yılın büyük bölümünde Netanyahu liderliğinde ‘sağ’a savruldu ve liberal terimlerle savunulamayacak kadar açık ırkçı söylemleri olan politikacılar üretti.

Bugün Filistin dayanışması aktivistlerinin çoğu kendilerini liberal değil solcu olarak tanımlıyor. Ancak “Occupy Wall Street” ve “Black Lives Matter” hareketlerinde olduğu gibi, bu solcu grup, radikal eleştirileriyle liberal düşüncenin değişmesine yardımcı oldular. Gallup'a göre [ABD merkezli bir kamuoyu araştırma şirketi] 2002 yılında Demokratlar, Filistinlilere kıyasla İsrail'e 34 puanlık bir farkla sempati duyuyordu. 2023'ün başlarında yapılan ankette ise Filistinlilerin lehine 11 puanlık bir fark ortaya çıktı [toplamda 45 puanlık korkunç bir değişim]. İsrail hakkındaki görüşler kuşak farkına paralel olarak değiştiği için, Filistin yanlısı eğilim gençler arasında çok daha büyük. Quinnipiac Üniversitesi'nin Kasım ayında yaptığı bir ankete göre 35 yaş altı Demokratlar, Filistinlilere İsraillilerden 58 puan farkla daha fazla sempati duyuyor.

(...)

ABD'li Senatör Sanders, Netanyahu'nun Gazze'de etnik temizlik yaptığını söyledi ABD'li Senatör Sanders, Netanyahu'nun Gazze'de etnik temizlik yaptığını söyledi

Ancak progresif/ilerici Amerika'da Filistin yanlısı duygular arttıkça, İsrail yanlısı Yahudi liderlerin anti-Siyonizm için [ifade özgürlüğü hususunda] bir istisna yaptıkları görülüyor. (...) Filistin yanlısı söylemi sınırlama çabasında, yerleşik Yahudi liderler en güçlü müttefiklerini otoriter sağda buluyorlar. Diğer yandan Trump yanlısı Cumhuriyetçilerin ise kendi sansür gündemleri var: Okulların ve üniversitelerin Amerika'nın ırkçı ve envai çeşit zulümlerle dolu tarihini teşhir etmesini engellemek istiyorlar. Bir müfredatı “anti-semitik” olarak adlandırmak ise onu yasaklamayı oldukça kolaylaştırıyor. Nitekim Aralık ayında Harvard, Penn ve MIT başkanlarının katıldığı bir kongre oturumunda Cumhuriyetçi temsilci Virginia Foxx, Harvard’ın "Amerika Birleşik Devletleri'nin Küresel Güç Olmasında Irk ve Irkçılık" gibi dersler verdiğini ve "Bilimsel Irkçılık ve Irkçılık Karşıtlığı" gibi seminerlere ev sahipliği yaptığını belirtti ve ekledi: "Harvard aynı zamanda, tesadüfi olarak değil ve hatta nedensel olarak, 7 Ekim'den sonra anti-semitizmin sıfır noktasıydı (en yoğun görüldüğü yerdi)".

Foxx'un görüşü oldukça tipik. Bazı Demokratlar da Siyonizm karşıtlığı ile antisemitizmi aynı kefeye koyarken, Filistin yanlısı söylemleri bastırmaya en hevesli politikacılar ve iş adamları, bu tür söylemleri “woke/duyarcı” gündeminin bir parçası olarak gören muhafazakârlar. Bu nedenle, Harvard'ı "woke ideolojisine boyun eğmekle" suçlayan Trump yandaşı Elise Stefanik, Harvard'ın başkanından "Nehirden denize, Filistin özgür olacak" gibi sloganlar atan öğrencileri cezalandırmasını talep ederek kongre oturumunun yıldızı oldu. Kasım ayında sosyal medya platformu X'te (eski adıyla Twitter) "nehirden denize" ifadesinin yasaklandığını söyleyen Elon Musk, bir sonraki ay "D.E.I. gebermeli" dedi. [DEI, İngilizce’deki çeşitlilik (diversity), eşitlik (equity) ve kapsayıcılık (inclusion) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir yönetim stratejisidir. Günümüzde özellikle Batılı şirketlerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmakta ve onları bir ideolojik çerçeve içine hapsetmeye çalışmaktadır.] Eyaletindeki devlet üniversitelerinde Filistin için adalet isteyen öğrencilerin inisiyatifini yasaklayan ilk kişi ise Florida Valisi Ron DeSantis oldu ve DeSantis aynı zamanda bu üniversitelerin ırk ve toplumsal cinsiyet konusundaki müfredatlarını sınırlayan yasaları da imzaladı.

(...)

Kendilerini hala hem ilerici hem de Siyonist olarak gören pek çok Amerikalı Yahudi için, önde gelen Siyonist kurumlar ile Trump zihniyeti arasındaki bu büyüyen ittifak rahatsız edici. Ancak kısa vadede bir orta yolları var: Başkan Biden gibi hem İsrail hem de Amerikan demokrasisi hakkındaki görüşleri aşağı yukarı kendilerininkini yansıtan politikacılar. Schumer (ABD Senatosu Çoğunluk Lideri) geçen hafta yaptığı konuşmada bu liberal Siyonistleri Amerikan Yahudilerinin "sessiz çoğunluğu" olarak adlandırdı.

Şu an için haklı olabilir. Ancak önümüzdeki yıllarda, yeni kuşaktaki düşünce akımları Demokrat Parti'yi daha Filistin yanlısı bir yöne çektikçe ve Amerika'nın İsrail yanlısı kurumlarını sağa ittikçe, liberal Siyonistler muhtemelen bu iki [çelişkili] inancı uzlaştırmakta zorlanacaklar. Genç Amerikalı Yahudiler, ilerici ilkelere sadık kalmak için Siyonizm'i bir kenara bırakıp İsrail ve Filistin'in yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri'nde de eşit vatandaşlığı benimsemek gerektiğine dair olan inançları ile, Amerikan Yahudilerinin kayda değer bir kısmının nasıl bir gelecek tasavvuru olduğunu ortaya koyuyor.

(...)

Daily Ummah

[Köşeli parantezler, mütercimin konu daha iyi anlaşılsın diye yaptığı açıklamaları ihtiva eder. İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir ve Daily Ummah’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.]