Avrupa'nın 15 ülkesinden diplomatlar ve AB Filistin Temsilcisi Sven Kühn von Burgsdorff, işgal altındaki Doğu Kudüs'te Şeyh Cerrah Mahallesi'nde Salim, Decani, Davudi, Hammad aileleri ve Eski Şehir'deki Sub Leben aileleriyle görüştü.

Diplomatlar, ailelerin dosyaları ve İsrail'deki Yahudi yerleşimci örgütlerin söz konusu aileleri çıkarmak için kullandığı yöntemler ve Filistinlilerin karşılaştıkları zorluklar hakkında bilgi aldı.

Ziyaretlerin ardından ortak açıklama yapan diplomatlar, İsrail hükümetine işgal altındaki Doğu Kudüs'teki Filistinli ailelerin zorla evlerinden çıkarılmaları kararını geri çekme çağrısında bulundu.

Yahudi yerleşimci grupların açtıkları davalar sonucu Silvan, Şeyh Cerrah Mahalleleri ve Eski Şehir'de 6 ailenin ve 80 kişinin bu ay sonuna kadar evlerinden zorla çıkarılma kararıyla karşı karşıya olduğu aktarılan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

"Bu ziyaretler vasıtasıyla İsrail'in uluslararası kanunlara aykırı yerleşim politikaları ve Filistinlilerin zorla evlerinden çıkarılmaları kararına sert bir şekilde karşı olduğumuzu vurguluyoruz."

Diplomatlar ayrıca, İsrail'in yasa dışı yerleşim siyasetinin "gerilimi tırmandırdığına ve bunun da Batı Şeria'da şiddeti artırdığına" işaret etti.

Açıklamada ayrıca, İsrail'in yerleşim politikalarının "iki devletli çözüm ve kalıcı barış ümitlerini baltaladığı ve Kudüs'ün gelecekteki iki devletin başkenti olma ihtimalini zayıflattığı" vurgulandı.

Açıklamaya hangi ülkelerin imzacı olduğu bilgisi ise paylaşılmadı.

- Sub Leben ailesi 45 yıldır mücadele ediyor

Doğu Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde Mescid-i Aksa'ya çok yakın bir noktada evi bulunan Sub Leben ailesinden Rafet Sub Leben, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ailesinin Doğu Kudüs'te Yahudi yerleşimci örgütlerin evlerinden zorla çıkarmaya çalıştığı 6 aileden biri olduğunu ve 15 Mart'ta evleri hakkında zorla tahliye kararı olduğunu söyledi.

Ailesinin 45 yıldır önce İsrail hükümeti ardından da Yahudi yerleşimci örgütlerle yasal mücadele verdiğine işaret eden Sub Leben, şunları kaydetti:

"Filistinlilerin organize şekilde evlerinden zorla çıkarılmaları politikası savaş suçu teşkil edebilir. Uluslararası toplum, 75 yıldan beri devam eden bu adaletsizliği gidermek için harekete geçmeli."

Sub Leben, İsrailli yerleşimcilerin yaşadıkları büyük binadaki dairelerde ikamet eden Filistinli ailelerin 70-80'li yıllarda zorla tahliye edildiğini ve kendilerinin bölgedeki tek aile olarak kaldığını aktardı.

İsrail'deki yerleşimcilerin destekçisi aşırı sağcı politikacıların iktidarda olduğu mevcut siyasi atmosferin gölgesinde ailesinin tahliye edilmemesinin zor olduğunu söyleyen Sub Leben, şöyle devam etti:

"Artık şunu biliyoruz ki İsrail hükümeti herhangi bir utanç yaşamıyor, ırkçılığını, ayrımcılığını, Filistinlilere yönelik adaletsizliğini gizlemiyor. Bu nedenle Filistinlilere baskı siyasetinin şiddetini artırıyor."

Sub Leben, ailesinin 45 yıldır verdiği mücadelenin sadece maddi zarar vermediğini, sağlığına da mal olduğunu belirterek annesinin 6 yıldır "panik ve kaygı atakları, depresyon" sıkıntısı çektiğini ifade etti.

İsrailli yerleşimcilerin evlerinden çıkarmaya çalıştığı Filistinli, "Benim ailem bu sıkıntıyı çeken tek Filistinli aile değil. İşgal altındaki Doğu Kudüs'te 200 kadar aile evlerinden zorla çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya." diye konuştu.

- Kudüs, yerleşimci örgütlerin istilası altında

Filistin mahallelerinin merkezindeki yasa dışı Yahudi yerleşimlerini genişletmek için yürütülen tahliye davaları, İsrail makamlarıyla işbirliği içinde çalışan yerleşimci gruplar tarafından Yahudilere ayrıcalık sağlayan İsrail yasalarına dayanılarak sunuluyor.

Sub Leben ailesi ve benzer durumdaki diğer Filistinli ailelerin tahliye davaları, yerleşimci gruplar tarafından İsrail’in 1970 tarihli "Hukuki ve İdari İşler Yasası" temel alınarak açılıyor.

Söz konusu yasa, şu anda bu mülklerin çoğunda Filistinliler yaşamasına rağmen 1948'den önce Doğu Kudüs'te Yahudilere ait olduğu iddia edilen varlıklar için uygulanıyor ve yalnızca Yahudilere toprak iadesi hakları sağlıyor.

Filistinlilerin, halihazırda mülklerini geri almaları içinse hiçbir paralel yasal mekanizma mevcut değil. Tam tersine, 1950 tarihli “Gaiplik Yasası”, 1948 savaşı sonrası İsrail'e dönüşen topraklarda evlerini terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin bu mülklerini geri almalarını kesin bir şekilde engelliyor.

Tahliyeyle karşı karşıya kalan Filistinlilerin çoğu, 1948'de İsrail tarafında evlerini kaybeden ve şimdi ikinci, hatta üçüncü kez yerinden edilmek üzere olan Filistinli mültecilerden oluşuyor.

İsrail devlet kurumlarının ve uluslararası Siyonist kuruluşların desteğini alan yerleşimci örgütleri, eski Yahudi sahipleri olduğu iddia edilen kişilerle veya burada oturanlarla hiçbir ilişkileri olmamasına rağmen, bu evlerin mülkiyet haklarına çeşitli yollarla el koymak için çalışıyor.

İsrail Adalet Bakanlığına bağlı Genel Muhafızlık birimi de yerleşimci örgütlerin 1970 tarihli yasa yoluyla Filistinli ailelere karşı tahliye davaları başlatması ve bu mülkleri Filistinlilerden "geri alması" için yasal platform sağlıyor.