"Yeni Dalga Filistin Sinemasında Direniş Temsilleri" başlıklı sunum yapan Filistinli yönetmen Luna Hawah, Filistin sinemasının, "coğrafya bağımlı" bir sinema olduğunu belirterek, "Filistin Sineması" ile "Filistin Davası"nın iki ayrı kavram olduğunun altını çizdi.

Hawah, Filistin sinemasının ulusal karakterli bir sinema olduğunu dile getirerek, "Filistin sineması, siyasi ve ekonomik nedenlere fazlasıyla bağımlıdır. Onu, Nakba öncesi ve sonrası olarak iki devrede anlamak mümkündür. Filistin'de Osmanlı'nın varlığı yaşanırken her şey canlı ve tek parçaydı. İşgal ve Nakba'yla birlikte ise her şey kökten bir değişeme uğradı. Nakba sonrası Filistin, 'geride kalanların olduğu bir yere' dönüştü. Nakba, Filistin için süregelen bir travmadır."

Filistin sinemasının temel olarak, bir varoluş savaşı verdiğini ifade eden Hawah, şu bilgileri verdi:

"Filistin sineması, 1930-1948'de siyonist propaganda dönemini yaşıyor. Bu, 'karşı çıkan' sinema dönemidir. 1948-1960 arası Filistin'den göç edenlerin yapmaya çalıştıkları filmlerden oluşan sonraki zaman, 'sessizlik dönemi' olarak kabul edilir. 1967-1982 ise 'sürgün sineması' olarak adlandırılır. 1982'den günümüze kadarki dönem, 'yeni dalga' olarak yorumlanır. Bütün bu dönemlerin ortak özelliği, hem ekonomik hem de siyasal olarak Filistinli sinemacıların sürekli büyük zorluklarla karşılaşmalarıdır. Filistinli sinemacıların, festivallere alınmaması ve ödül törenlerinde bulunamaması, bu sinemanın yaşadığı sıkıntıların bir özetidir."

"Filistin'de sanat ve medya, uzun zamandan beri çocuklara karşı kullanılıyor"

"İşgal Altındaki Filistin Sineması: Engeller ve Meydan Okumalar" başlıklı bir sunum yapan yönetmen Nawras Abu Saleh, Filistin’de 75 yıldır işgal altında olan unsurlardan birisinin de sinema olduğunu söyleyerek, Filistin'de yaşayan birisinin sinema sektöründe yer almak için çok büyük çaba sarf etmesi gerektiğini aktardı.

Saleh, Filistinlilerin sinema çekerken mütevazi bir şekilde davrandıklarını vurgulayarak, "Filistin'de sanat ve medya, uzun zamandan beri çocuklara karşı kullanılıyor. Aslında orada, anneler ve babalar, çocuklarının sinemacı olmasını istemez. Onlar için asıl önemli olan, çocuklarının onlara ve vatanlarına faydalı olacak bir meslek edinmeleridir. Filistin'de sanat yapmak, çok zor bir eylemdir. Bu da temelde, orada çok kritik ve acil ihtiyaçların olmasıyla ilgilidir." ifadelerini kullandı.

Hamas'tan BM Genel Kurulu'nun UNRWA'yı desteklemesine övgü Hamas'tan BM Genel Kurulu'nun UNRWA'yı desteklemesine övgü

Filistin sinemasının, yaşanılan kültür ve sorunlarla birlikte ortaya çıktığına işaret eden Saleh, şunları kaydetti:

"İşgalin başlangıcında sanat ve sinema, bölgedeki çocuklar için çok önemli değildi. Bu durum artık aşılmaya başladı çünkü işgal odaklı şekilde sinemaya dönüş oldu. Filistin'de sinema yapmak gerçekten de çok zor. Çünkü orada film çekerken elinizdeki her şeye bir anda el koyulabilir. Bunun yanı sıra, filminizin kim tarafından finanse edileceği de bir diğer önemli meseledir. Batılı bir kişi filminize destek oluyorsa, kontrol onda demektir. Festivallere katılmak ise neredeyse imkansız bir durumdur."

Yaşanan teknolojik gelişmeler ve meydana gelen olaylarla birlikte Filistin'de herkesin birer "gazeteci" haline geldiğini sözlerine ekleyen Saleh, Filistin'deki yeni jenerasyonun sinemaya çok önem verdiğini ve yola devam etmek gerektiğini dile getirdi.

Filistin'de başlangıçta kadrajın içinde Filistinliler ve kameranın sahibi Yahudilerdir"

"Filistin Sineması: Egemen İmajlar, Karşı Anlatılar" başlıklı sunuma imza atan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Ziya Gökçek de sınıfsal temelli bir kökü olan Filistin sinemasının, Filistinlilerin yaptığı sinema olduğunu söyledi.

Gökçek, sinemanın Filistin'de yaşayan Filistinlileri görmezden geldiğine dikkati çekerek, "Kameranın gözünde Filistinliler uygar olmayan, Yahudiler ise medeni olarak temsil edilir. Sinemanın gördüğü Filistinliler, ilkel, yoksul ve okur yazar olmayandır. Filistin'de başlangıçta kadrajın içinde Filistinliler ve kameranın sahibi Yahudilerdir. Bizler hep, onların cennetlerini anlattığı hikayeleri izleriz." diye konuştu.

Filistin sinemasını besleyen en önemli kaynaklardan birisinin "şiir" olduğunu kaydeden Gökçek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Filistin sinemasında üretilen temel unsur anlatı değil, imajdır. O, büyük ölçüde geçmişin hafızasını, onun kaydını tutmaktadır. Bu noktada, oradaki sinema geleneği kurmaca değil belgesel, yoğun bir karaktere sahiptir. Bunun nedeni ise gerçeği kaydetme çabasıdır. Filistin sineması başı sonu olan bir hikaye anlatmaz çünkü orada asıl gerçeklik travmadır. Filistin sineması, karşısındaki büyük güce rağmen kendi imaj stratejisini kurmayı başaran bir geleneğin adıdır."

"Bizler Filistin'i yalnızca işgalin şiddeti arttığında gündemimize alıyoruz"

"Filistin Film Sanatı Üzerine Bir Derkenar" başlıklı sunum yapan yönetmen Mehmet Zahid Başak ise ülke sineması kavramının sorunlu bir kavram olduğunu ancak "Filistin sineması" kavramının, üretilen içerikler dikkate alındığında doğru bir adlandırma olduğunu söyledi.

Başak, Filistinlilerin sürekli tehdit altında olduğunu sözlerine ekleyerek, "Bu noktada çuvaldızı kendimize de batırmamız gerekiyor. Bizler Filistin'i yalnızca işgalin şiddeti arttığında gündemimize alıyoruz. Filistin bizim için kıymetli bir toprak ise zaman ve mekan engelini aşacak adımlar atmak, taraf olmanın gereklerindendir. Filistin ve Filistin film sanatı var olmaya devam edecek. Önemli olan, bizim bundan sonra tecelliyatın neresinde yer almayı tercih edeceğimizle ilgilidir." şeklinde konuştu.

Yoğun bir katılımın gözlendiği panel, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.