Hassona, İsrail'in üç aydır Gazze’ye yönelik saldırılarında Filistinlilerin maruz kaldığı acıları hayatını riske atarak fotoğrafladı, bir Gazzeli olarak aynı güçlükleri bire bir kendisi de yaşadı.

Bombardıman altında kimi zaman mesleğini yapmak ile insanlara yardım etmek ikileminde kaldı. Yıkılmış evleri gördüğünde kendi eşi ve çocukları için kaygılandı.

Tüm bunlara karşın ayakta kalmasını ve mesleğine devam etmesini sağlayan ise Gazze’de yaşananları tüm çıplaklığıyla dünyaya duyurma arzusu oldu.

Foto muhabiri Hassona, Gazze’de gazetecilerin çalışma koşullarını 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kapsamında AA Atölye’de düzenlenen söyleşide anlattı.

"Her an sen de hedef olabilirsin"

Soru: İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları üç aydır devam ediyor. Çok zorlu bir süreçte gazetecilik faaliyeti yürüttünüz. Gazze’de gelişmeleri nasıl takip edebildiniz, çalışma koşullarınız nasıldı?

Mustafa Hassona: Öncelikle bir Filistinli olarak şunu söyleyebilirim ki; bu savaş, diğer savaşların tamamından çok farklıydı. Biz 2012’den bu yana en az 5 savaş yaşadık. Bunların ne kadar zorlu olduğunu biliyorum ama bu savaş çok daha ağır bir savaştı.

Bir insan ve Gazzeli olarak, ilk etapta aileniz ve çocuklarınız için güvenli bir yer arayışınız oluyor. Bu konuda ciddi problemler yaşadık. Gıda ve su temininde ciddi zorluklar yaşadık. Can güvenliği sorunumuz her daim vardı.

Bir gazeteci olarak da mesleki açıdan şunu söyleyebilirim ki; İsrail ordusuyla karşı karşıyasın ve İsrail ordusunun saldırganlığının bir sınırı yok. Böyle bir orduyla ve ülkeyle karşı karşıyasın. Bu saldırganlığın sınırının olmaması sende çok ciddi bir tedirginliğe yol açıyor, gazeteci de olsan. Nitekim çok sayıda arkadaşımız hedef alındı. Bu durumun ağırlığı da giderek artıyor. Her an sen de hedef olabilirsin. Dolayısıyla gazetecilik mesleğini orada yürütmek gerçekten çok büyük bir sorundu, çok zorluydu.

Biz en nihayetinde Gazzelilerin, Filistin halkının yaşadığı, maruz kaldığı bu korkunç saldırıları dünyaya ulaştırmakla sorumluyduk. Kendimizde öyle bir zorunluluk hissediyorduk. Bu mesajı ulaştırmanın üzerimizde çok ciddi bir ağırlığı ve yükü vardı. Dolayısıyla böyle bir ortamda çalışmak çok zordu. Duygusal olarak da bunun çeşitli sorunlarını yaşıyorsun. Sonuçta bir insansın ve korkuyorsun, her an hedef olma durumun söz konusu.

"Hayatını tehlikeye atmak zorunda kalabiliyorsun"

Soru: Bir bombardıman olduğunda olay yerine kolay ulaşabiliyor muydunuz, çekimlerinizi gönderirken zorluk yaşıyor muydunuz? Yani günlük haber takibinde hangi tür zorluklarla karşılaştınız?

Mustafa Hassona: Gazze’de gazeteci olmak, dünyanın herhangi bir yerinde gazeteci olmaktan farklı olsa gerek. Gazze’de bir yerden bir yere gitmekte, hareket etmekte çok ciddi güçlüklerle karşı karşıyaydık. Mesele sadece mali problemler de değil, yani para oluyor ama imkan olmuyor. Bazen yakıt bulamıyorsun, bazen araç bulamıyorsun. Çoğu zaman elektrik yoktu, internet yoktu. Elektrik ve internet olmadığında, sesin geldiği yere odaklanmak zorunda kalıyorduk. Bazen tamamen kopuyorduk, nerede ne oluyor bilemiyorduk. Bazen yüksek tepelere ya da yüksek binaların üzerine çıkıp dumanların yükseldiği noktayı görüp, oraya hareket etmeye çalışıyorduk. Bazen yolda da karşılaşabileceğin problemler oluyor.

Olay yerine gittiğinde, çekim yaptığında da elindeki materyali göndermede problem yaşıyorsun. İnternet olmayabiliyor, elektrik olmayabiliyor. Hatta bazen hayatını tehlikeye atmak zorunda kalabiliyorsun. Biz bazen elimizdeki materyali göndermek için İsrail SIM kartlarını kullanmak zorunda kalıyorduk. İsrail SIM kartları ise Gazze’de çekmiyor. Sınıra gitmek zorunda kalıyorsun. Sınır bölgesi de en tehlikeli bölge. Her an İsrail askerlerinin hedefi olabilirsin. Ya da yüksek binaların üzerine çıkarak bu SIM kartlarını kullanmaya çalışıyorsun. Yani çalışmana ve ortaya koyduğun emeğe çok daha fazlasını katmak zorundaydın.

Mesela, doğrudan çatışma alanlarını çekmek zorunda kalıyorsun. İki ateş arasında kalma ihtimalin olabiliyor. İsrail ordusu gibi bir yapıyla karşı karşıyasın; çok büyük bir ihtimal hedef olabilirsin. Daha önce vurulma uyarısı almış evleri çekmeye gittiğimiz de oluyordu. Zaman zaman sadece ev vurulmuyor, yanında bütün bir bölge bir anda vurulabiliyor ki bu çok büyük tehlikeydi. Orada bütün alan yerle bir olabilir, sen de orada canından olabilirsin.

Aynı şekilde İsrail ordusu, Gazze’nin kuzeyini güneyinden ayıran noktada geçiş noktaları kurmuş ve orada keskin nişancılar, askerler, tanklar var. Top atışlarına maruz kalabilirsin, keskin nişancılara hedef olabilirsin. Ben üç defa bu noktada çekim yapmak zorunda kaldım, üçünde de maalesef İsrail askerlerinin hedefi olduk, doğrudan üzerimize ateş açıldı. Sadece ben değildim, benimle beraber çok sayıda uluslararası basın ve medya şirketinde çalışan arkadaşlarım da vardı, üzerimize ateş açtılar. Gazze'de gazetecilik faaliyeti bu şekildeydi.

"Trajediyi sen aktarmazsan kim aktaracak?"

Soru: Çok zorlu koşullarda hayatınızı riske atarak aslında Gazze’nin sesini dünyaya duyurdunuz, oradan çok önemli kareler gönderdiniz. Merak ettiğim diğer konu, siz aynı anda hem gazetecilik yapıyor hem de kendi memleketinize, insanlarınıza yapılan saldırıyı izliyorsunuz. Bunu yaparken bir olay yerine gittiğinizde, cenazeler olduğunda gazeteciliğiniz ile insani duygularınızı nasıl ayırt edebiliyorsunuz? Neler hissediyorsunuz kendi işinizi yaparken?

Mustafa Hassona: Doğrusu şöyle söyleyebiliriz; bir gazeteci olarak bir yerden sonra parçalanmış insan cesetlerine, o kana, göz yaşına belki alışabilirsin, bu acı eşiği, korku eşiği gazetecide daha yüksek olabiliyor. Ama bir yerden sonra artık işler öyle bir duruma geliyor ki çocuklarının, eşinin, ailenin de saldırıların hedefi olabileceğini düşünüyorsun. Birçok arkadaşımın yanımda hıçkırıklara boğulduğunu, bir süre sonra benim de onlarla beraber aynı şekilde hıçkırıklara boğulduğumu biliyorum. Bu durum artık günlük rutinimize dönmüştü.

Ancak en nihayetinde sabretmek zorundayız. Çünkü şunu biliyorsun; bir mesaja, bir misyona sahipsin, senin bu süreci, yürüyüşü tamamlaman gerekiyor çünkü bu hakikati, yaşananları, dramı, trajediyi sen aktarmazsan kim aktaracak? Dolayısıyla kendimize böyle bir rol seçmiştik. Bu rol bizi güçlendiriyordu, cesaretlendiriyordu.

"İkileme düşüyorsun"

Bazen olay yerine ilk yardım ekibinden önce varabiliyorsun, öyle bir durumla karşı karşıya kalıyorsun ki orada yaralanmış, uzuvları kopmuş, parçalanmış insanları görüyorsun ve yaşayanlar, hayatta olanlar var. Senden yardım istiyor. Yani bazen böyle bir süreçle, böyle bir durumla karşı karşıya kalıyorsun. O anda bir ikileme düşüyorsun; 'kendi rolümü mü sürdüreceğim yoksa ilk yardımın gelmesini beklemeden onlara yardım mı etmem gerekiyor' diye. Dolayısıyla böyle bir durumla karşı karşıyasın, o duygusal boyutu aşmaya çalışıyorsun, yaşananları aktarman, dünyaya göstermen gerekiyor.

"Benim evim de vurulabilirdi, çocuklarım bensiz hayattan kopabilirlerdi"

Soru: Çektiğiniz fotoğraflar içinde sizi en fazla etkileyen ya da gittiğiniz olaylardan sizi en fazla etkileyen, paylaşmak istediğiniz bir an var mı?

Mustafa Hassona: Tabii birçok görüntü, kare vardı. Bir kare, beni kendi özel hayatıma, kendime dönmeme, birçok defa düşünmeme sebep oldu. Aksa Şehitleri Hastanesine bir şehit getirilmişti ve şehidin kucağında küçük kız çocuğu vardı sarılmış şekilde, hala kolunun altındaydı. O, çocuğu kucağındayken defnedildi. Bu beni çok etkilemişti. Bir yerden sonra kendi aile üyelerimi düşünmeye başladım çünkü benim de çocuklarım, ailem vardı, benim oğlumun bana ihtiyacı olduğunu düşündüm. Ben onlara karşı görevlerimde kusurda bulunduğumu düşünmeye başladım. Çünkü çocuklarının sana ihtiyacı olduğunu biliyorsun ve olay yerinde 'niye buradasın' diye düşünebiliyorsun. Dolayısıyla kendi çocuğumun, ailemin yanında olmam gerektiğini düşündüm, benim evim de vurulabilirdi, çocuklarım orada bensiz belki de hayattan kopabilirlerdi. Bu beni çok etkiledi, kendi halimi düşünmeye zorladı.

"İsrail’in asıl amacı, en nihayetinde hakikati örtbas etmeye çalışmaktı"

Soru: "Hedef olabiliyorsunuz" dediniz. İsrail’in sivillerin yanı sıra gazetecileri de hedef almasını veya gazetecileri de gözetmeden hedef almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mustafa Hassona: İsrail, özellikle Gazze’deki gazeteciler olarak bizi, bırakın gazetecilik hak ve hukukundan, bir gazetecinin sahip olabileceği çeşitli imtiyazlardan, en basit insan haklarımızdan bile mahrum bıraktı. Bir gazeteci olarak makul şartlarda şehirler, bölgeler arasında seyahat etmemiz mümkün değildi. Biz zaten Gazze Şeridi’nden Batı Şeria’ya geçemiyoruz. Gazze Şeridi'ne hapsolmuş durumdayız.

Yeryüzünde hiç kimse yok ki İsrail’in bir soykırım uygulamadığını söylesin. Herkes soykırımcı bir devletle karşı karşıya olduğumuzu biliyor. Dolayısıyla sen bir gazeteci olarak her an hedef olabilirsin. Çünkü İsrail’in asıl amacı, en nihayetinde hakikati örtbas etmeye çalışmaktı, Gazze’de işlediği suçların dünyaya duyurulmasını engellemeye çalışıyor. Böyle bir devletle karşı karşıyasın.

"İsrail, Gazze’de tam bir soykırım uyguluyor"

Soru: İsrail’in saldırılarını ve Gazze’de yaşananları bize tek kelimeyle tarif etmek isterseniz, hangi kelimeyi seçerdiniz, nasıl tarif ederdiniz?

Mustafa Hassona: Bu net bir şey. İsrail, Gazze’de tam bir soykırım uyguluyor. Sadece insana değil coğrafyaya, taşa da ağaca da bitkiye de yönelik açık ve korkunç bir soykırım uyguluyor.

Soru: Ne zaman Türkiye’ye geldiniz, aileniz yanınızda mı, destek aldınız mı?

Mustafa Hassona: Öncelikle Anadolu Ajansına, kendi ajansımıza teşekkürlerimi sunmak istiyoruz. Bize çok yardımı oldu. Bizim çok zorlu bir süreçten çıkmamızı sağladı. Biz, iki ayrı süreçte Gazze'den çıkmak zorunda kaldık. Refah Sınır Kapısı'ndan Mısır’a geçtik, oradan Türkiye’ye geldik. Önce ben çıktım, sonra ailem çıktı. Bizim için en önemli şey güvenlikti. En azından çocuklarımı, ailemi, eşimi, güven içinde Türkiye’ye getirebildik. Bundan dolayı şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Ama ne yazık ki Gazze’de büyük bir soykırım devam ediyor.