Son günlerde sosyal medyada İranlı kadın hakları üzerine yoğun bir tartışma yaşanıyor. Bu tartışma, İsrail'in İran'a yönelik askeri operasyonlarını takiben başladı ve feminist söylemlerin savaşın gerekçesi olarak kullanıldığı eleştirileriyle büyüdü.
İsrail ordusu, İran'ın nükleer altyapısı, hava savunma sistemleri ve iç güvenlik hedeflerine yönelik geniş çaplı saldırılar düzenledi. Bu saldırılar sırasında İran'ın iç güvenlik aparatları, İslam Devrim Muhafızları ve siyasi muhaliflerin bulunduğu Evin Hapishanesi gibi hedefler vuruldu.
Sosyal medyada, İranlı kadınların eğitim, mülkiyet hakkı ve sosyal özgürlükleri üzerine yanlış bilgi ve yorumlar paylaşıldı. Bu söylemler, İranlı kadınların özgürleştirilmesi gerektiği iddiasıyla İsrail ve ABD'nin saldırılarını haklı çıkarma çabası olarak eleştirildi.
İstatistikler, İran'da kadınların okuryazarlık oranının 2020 itibarıyla %85.5 olduğunu gösteriyor. Bu oran, erkeklerin %80 olan okuryazarlık oranından daha yüksek. Ayrıca, İran'da kadınlar ücretsiz doğum bakımı ve sübvansiyonlu kısırlık tedavilerinden faydalanabiliyor.
Brandeis Üniversitesi'nin araştırmasına göre, İran'da üniversite öğrencilerinin %55'i kadınlardan oluşuyor. Sosyal medyada birçok kullanıcı, bu verileri paylaşarak İranlı kadınların eğitim haklarının kısıtlandığı yönündeki iddiaları eleştirdi.
Sosyal medya kullanıcıları, İranlı kadınların özgürleştirilmesi söyleminin, Afgan, Irak, Libya ve Suriye'deki kadınların "özgürleştirilmesi" ile benzer olduğunu ve bu ülkelerdeki insani krizlere yol açtığını belirtti.
İran Sağlık Bakanlığı yetkililerine göre, 13 Haziran'dan bu yana İsrail saldırılarında en az 430 kişi hayatını kaybetti, 3,500 kişi yaralandı. Bağımsız kaynaklar, ölü sayısının daha yüksek olabileceğini öne sürüyor.
Bu tartışmalar, feminist söylemlerin uluslararası politikada nasıl kullanıldığı ve kadın haklarının savaşın gerekçesi olarak gösterilmesi konularında derinlemesine düşünmeyi gerektiriyor.