Annesi ve iki çocuğu dahil olmak üzere ailesinden 14 kişiyi kaybettiği depremin tekrarlayacağı korkusuyla beton tavanların altında uyumaktan kaçınarak şiddetli soğuğa rağmen açık havada uyumayı tercih ediyor.

Türkiye'yi ve ikamet ettiği Cinderes semti dahil olmak üzere Suriye’nin kuzeybatısını vuran yıkıcı depremin ardından İdlib'in kuzeyindeki Hazra’da bir akrabasının evine sığınan 33 yaşındaki Muhammed, büyük bir şok, korku ve dehşet içerisinde olduğunu söylüyor. Betonarme evlere girmeye yüreğinin dayanmadığını, zirâ o korkunç ve son derece gürültülü depremin yankılarının hala sürdüğünü, yardım çağrılarının kulağında yankılandığını, kaldıkları evin ailesinin üzerine yıkıldığı anların zihninden çıkmadığını vurgulayan Muhammed, vücudundaki ciddi yaralar, kafatasındaki kırık, tedavi ve sıcaklığa ihtiyaç duymasına rağmen evlerden uzak kalmayı tercih ettiğini belirtiyor. Kalın kıyafetler giyerek evin dışında zaman geçirmenin kendisine sakinlik ve psikolojik denge sağladığını belirten Muhammed,açık alanlara doğru kaçmasına neden olan artçı sarsıntılardan korktuğunu ifade ediyor.

İdlib’de yaralıları kurtarma çalışmalarına katılan, etkilenen bölgelere ziyaretler düzenleyen Dr. Muhammed el-Ahmed şu ifadeleri kullandı:

“Korkunç yıkım görüntüleri ve enkaz altındaki cesetler nedeniyle çoğu vatandaşın korku ve endişe içerisinde olduğunu görüyoruz. Hala arabalarda uyuyanlar var, bazıları binalara girmekten korkarak açık havada uyumayı tercih ediyor. İnsanlar nerede olursa olsun uyumaktan korkuyor. Yıkım halüsinasyonlarından kaçmak için gece saatlerinde ayakta kalmayı tercih ediyorlar. Şuan sığınaklarda korku ve endişe belirtileri gösteren çok sayıda vatandaşın psikolojik durumunu değerlendirmek için çalışıyoruz. Son değerlendirmelere göre, kuruluşlarla işbirliği içinde terapötik aşamaya geçecek, psikolojik kaygı, hayal kırıklığı ve korku içerisindeki şahıslarla çalışacağız. Bu duygular bir histeri halini almadan, insanların psikolojileri kötüye gitmeden en kısa sürede bu yönde harekete geçmek gerekiyor.”

İdlib'de yerel bir insani yardım kuruluşu çalışanı Meryem (28), kendisi ve ekibinin, depremden etkilenenlere yardım etmek için yaptığı saha gezileri sırasında onlarca endişe ve korku vakası izlediğini söylüyor. Aynı zamanda, “Sığınaklardaki anneler, çocuklarının ihtiyaç durumları haricinde çadırlardan çıkmasına veya uzaklaşmasına izin vermiyor. Yakınlarından geçen araçların sebep olduğu küçük sarsıntıları dahi deprem sanan, şoktan henüz çıkmamış insanlar var. Sevdiklerini kaybedenlerin psikolojik durumları ise bambaşka, zirâ saatlerce yemek yemiyorlar. Sığınma merkezlerindeki sağlık ekipleri, çocuklarını kaybetmiş kadınlar gibi zor vakaları sakinleştiriciler ve uyku hapları ile tedavi etmeye çalışıyor. Zirâ bu insanların sağlık durumları başlarına gelen felaket nedeniyle maruz kaldıkları sinir krizleriyle daha da ağırlaşıyor” vurgusunda bulunuyor.

Şark'ul Avsat