Birleşik Arap Emirlikleri'nde ikamet eden Adeeb Sami için Mart ayı, zihninden silmek isteyip de silemediği acılarla dolu.

Dört yıl önce bugün, beyaz ırk üstünlüğüne inanan aşırılık yanlısı Brenton Harrison Tarrant, Yeni Zelanda'nın Christchurch kentindeki Al Nur Camii'ne Cuma namazı sırasında baskın düzenleyerek Sami'nin bazı yakın arkadaşları da dahil olmak üzere 51 kişiyi öldürmüştü.

Al Ain'deki bir Amerikan mühendislik firmasının yöneticisi ve dört çocuk babası Sami, saldırıda ciddi şekilde yaralanmıştı. Fiziksel yaralanmaların yanında duygusal yaraları da çok derindi.

Irak asıllı Sami, katlandığı muazzam acı ve travmaya rağmen, neredeyse hayatına mal olan iğrenç suçun failini affetme cesaretini gösterdi.

Sami, Khaleej Times'a verdiği bir röportajda, öfkeyi bastırmanın ve affetmenin erdemlerini destekleyen İslami öğretilerde teselli ve rehberlik bulduğunu söyledi. Kur'an-ı Kerim'den bir ayete atıfta bulunarak, "Şüphesiz Allah, Al Muhsin'i (iyilik yapanları) sever" dedi.

24 Mart'ta 57 yaşına basacak olan Sami, katile karşı hiçbir kin beslemediğini söyledi.

Terör saldırılarını gerçekleştirmekten ve cinayetleri canlı yayınlamaktan sorumlu Avustralyalı Brenton Tarrant, Mart 2020'de şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Tarrant, Yeni Zelanda'da bu türden ceza alan ilk kişi oldu.

indir (17)

Tarrant o zamandan beri hem mahkumiyetine hem de cezasına itiraz etti.

Sami, "Mahkeme duruşmalarını evimden çevrimiçi bir bağlantı aracılığıyla izlerken, Tarrant'ın anlamsız cinayetler için pişmanlık duymamasına üzüldüm" dedi.

Sami sözlerine "Tarrant'ın kurbanları masum Müslümanlardı ve aralarında çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da vardı. 15 Mart 2019'daki o uğursuz öğleden sonranın üzerinden dört yıl geçti, ama ben hâlâ trajedinin kabuslarını görüyorum," diye ekledi.

indir (16)

Adeeb Sami, 15 Mart 2019'da eşi Sena ile birlikte ikiz çocuklarının 23. yaş günü için Christchurh'e gitmişlerdi.

Korkunç olayın tanığı, orada yaşayan arkadaşlarına haber vermeden geldiklerini ve Cuma namazında onlarla birlikte olabilmek için camiye yetişmeye çalıştığını anımsadığını anlatıyor.

Sami, o günü şu şekilde anlattı:

"İmamın konuşması bitmek üzereyken bir arbede ve ardından bir silah sesi duydum. İlk düşüncem, birinin havai fişek patlattığıydı. Sırtıma bir kurşun isabet edince bu algı birdenbire değişti." Acı içinde yere düşerken, yanımda oturan Filistinli arkadaşım Abdul Fatih, "İyi misin?" diye sordu. Ona, "Hayır, vuruldum" diye cevap verdim.

Fatih teselli edici kollarını bana sardı ve 'Merak etme, seni kurtaracağım' dedi. Saldırgan tam o sırada mescide girdi. Ben, yaralı ve kanlar içinde yerde yatarken, saldırganın silahını değiştirip tehditkar bir şekilde bize doğru ilerleyişini, küfürler savurmasını ve ilk saldırı dalgasından sağ kurtulan herkese gelişigüzel ateş etmesini çaresizce izledim.

Fatih'i kafasından vurdu. Vücudu son sancılarla sarsılırken en iyi arkadaşımın Kelime-i Şehadet getirmesi bende sonsuza kadar kalacak bir iz bıraktı.

Saklanmaya çalışırken, oğlum Ali'yi bir an için gördüm ve onu korumak için içgüdüsel olarak kendimi onun üzerine attım. İşte o zaman ikinci kez vuruldum. Kurşun sağ omzumu deldi. O anın geldiğini düşündüm. Ölecektim."

Sami, o anların devamında tetikçinin yavaş hareketlerle caminin içerisinde dolaşarak hedef seçtiğini  anlattı. Birçok kişi cesetlerin arasında hayatta kalabilmek için ölü taklidi yapıyordu.

O günden sonra Sami, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Arden ve Prens William tarafından ziyaret edilmiş. 19 gün kaldığı hastanede geçirdiği sayısız ameliyat sayesinde hayatta kalabilmiş.

Yaraları iyileşse de vücudunda birkaç kurşun parçası kalmış.

Havaalanındaki metal dedektörlerinden geçebilmek için yanında bir izin mektubu taşıyan Sami, “Hayat o zamandan beri aynı değil. 25 yıldır dünyanın en güvenli yeri ve evim olan BAE dışında herhangi bir ülkede camiye her gittiğimde gergin hissediyorum,” diyerek o korkunç günün hayatına yansımalarını ifade etti.

Oğlu Ali'nin vurulduğunu duyduğunda yakındaki bir süpermarkette bulunan eşi Sena, Christchurch kurbanların çoğunu tanıdığını söyledi.

“Onlardan biri Kuran öğrettiğim 13 yaşındaki sevimli bir çocuktu. Annesinin çılgınca hastanede oğlunu aradığı, herkese oğlunu görüp görmediklerini sorduğu anları asla unutmayacağım. Çocuğun öldüğünü bilen Ali, defalarca çocuğun nerede olduğunu bilmediğini söyleyerek acı haberi ona vermekten kaçınmaya çalıştı. Sonunda anne, Ali'den gözlerinin içine bakmasını istedi ve onun yüzündeki ifadeyi görünce gerçeği anladı. Sessizce, 'Teşekkürler, şimdi onun için dua edebilirim' dedi. O sahne bunca yıl benimle kaldı. Kocam ve oğlumun o korkunç saldırıdan sağ kurtulması gerçekten bir mucize ama benim kadar şanslı olmayanların aileleri için yüreğim acıyla dolu.”

Kaynak: Daily Ummah