Analiz | İran ve İsrail arasında olası bir çatışmanın Türkiye üzerindeki etkisi Analiz | İran ve İsrail arasında olası bir çatışmanın Türkiye üzerindeki etkisi

Bu bir acil durum çağrısı. Yardım edin! Kader anı geldi de geçiyor. Hâlâ hayatta olan rehineleri eve getirmek ve çatışmayı durdurmak için bir imkân var ve ne yazık ki Netanyahu bunu engellemeye kararlı görünüyor.
 
Diplomasi, siyaset ve savunma kademesindeki yetkililere yalvarıyorum: Bu fırsatı kaçırmayın. Vakit geldi ve Netanyahu’nun bu işi kotaramayacağı çok açık. Kendisi gerçeklerden kopmuş durumda. “Mesihçi” hezeyanlarla hareket ediyor. Zulmediyor. (Sonra da) Mağduru oynuyor. Tüm dünyanın kendisine karşı olduğuna inanıyor. Ordu da dahil. Ve medya. Ve ona övgü yağdırmayan insanlar. Diktatörlerin çılgınlıkları gitgide artar; bu bilinen, tarihsel bir olgudur. Saltanatlarının alacakaranlığında hepsi böyle görünürler.
 
Ayrıca görünüşe göre sağlıksız. Ten rengi sarımsı gri. Sol kaşı çekik. Sağ elinin eklemleri donmuş durumda. Ofisi sağlık durumuyla ilgili gerçekleri paylaşmayı şiddetle reddediyor. Geçen yaz kalp sorunu yaşadığında da ilk olarak “susuz kaldığı” açıklanmıştı.
 
Knesset Ulusal Güvenlik Komitesi'ndeki hâli de bu durumu doğrular nitelikte: Netanyahu çok kötü görünüyor. Yüzü gri. Birçok kez dışarı çıkmak zorunda kaldı (görünüşe göre tuvalete gitmek için). Yürüyüşü mekanik, bir kukla gibi. Yaşlı ve faal bir adam ağrılardan ve yorgunluktan muzdarip olabilir. Ancak bunu gizleyerek sahtekarlık yapması kabul edilemez, özellikle de savaş zamanında.
 
Zihinsel durumu ise daha beter. Bu hafta "Hem askeri hem de diplomatik olmak üzere iki taraflı bir mücadele içindeyiz," dedi. En iyi dostlarımız da dahil olmak üzere tüm dünyanın bize karşı olduğunu tekrarladı. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Hollanda [İsrail’i] silah sevkiyatını durdurmakla tehdit etti ya da durdurduğunu açıkladı. İngiltere de yakında onları takip edecek. Yine de kendisine göre o, "baskıya karşı duran" bir kahraman.
 
Bir de Ofer üssündeki askerlere, savaşın beş aydan fazla sürdüğünü ve "bunun İsrail'in savaş tarihinde bir rekor olduğunu" söyledi. Sen kafayı yemişsin be adam! İsrail'in tüm savunma konsepti savaşları en kısa sürede bitirmek, hızlı bir şekilde galip gelmek ve uluslararası desteği arkasına alarak diplomatik kazanımlar elde etmek üzerine kuruludur. İsrail'in en büyük felaketine neden olan bu adam savaşın bitmeyeceğini vaat ediyor ve Refah'ın fethini sanki 1945'teki Berlin'miş gibi mevcudiyetimizin temeli olarak sunmaya çalışıyor.
 
İsrail'i de uçuruma doğru sürüklüyor. Bu hafta, müzakerelerde verilecek her türlü "tavizin" kendi kişisel onayını alması gerektiğini resmen açıkladı. Ne biçim bir sözde demokrasi içindeyiz biz? Ne zamandan beri her şey rahatsız bir adamın saçmalıklarına göre belirlenir oldu?
 
Yargı darbesi engellenmiş olabilir [Netanyahu hükümeti tarafından önerilen ve büyük protestolara neden olan tartışmalı yargı reformlarından bahsediyor. ç/n]. Ancak gerçekte İsrail artık bir demokrasi değil. Denge ve denetleme mekanizmaları, güçler ayrılığı yok. Elimizde bir aile rejimi, bir Bizans mahkemesi ve giderek faşizm ve Mesihçi teokrasinin tonlarıyla renklenen bir tımarhane var.
 
Kabine, rehine anlaşmasına ilişkin kritik bir tartışmanın ortasında, Şabat'ın başlaması nedeniyle dağıldı. Kabinede yer alması yasak olan seri suçlu Shas partisi lideri Arye Dery [dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, mahkeme işlemlerini engelleme, kara para aklama ve vergi suçları işlemek iddialarıyla yargılanan bir siyasetçi. ç/n], müzakere heyetinin Doha'ya gidişinin Şabat sonrasına ertelenmesi gerektiğini çünkü "bunun hayat kurtarmakla ilgisi olmadığını" vurguladı. [Yahudi inancına göre Şabat günü dinlenme günüdür ve bu günde cüzdan ve anahtar da dahil olmak üzere herhangi bir eşya taşımak, ateş veya lamba yakmak ve bunlardan açık olanları söndürmek, yarım kalan bir işi bitirmek, yazı yazmak ve yazılı bir şeyi silmek, yemek pişirmek, kıyafet yıkamak, dikmek ve sökmek yasak olarak kabul edilir. Fakat “pikuah nefesh (bir ruhu kurtarmak)” olarak adlandırılan prensip gereği, insan hayatını korumak uğruna bütün bu yasaklar görmezden gelinebilir. Burada bahsedilen parti liderinin, Gazze’de tutulan İsrailli esirler için müzakere yapılmasını “pikuah nefesh” olarak görmemesi dikkate şayandır. Bu konuya dair ana muhalefet partisi lideri Yair Lapid’in sosyal medyadan yaptığı açıklama ise şaşkınlıkla karışık bir sitemi ifade ediyor: “Pikuah nefesh bu da değilse artık nedir?” ç/n]
 
Öldürülen askerler artık manşetlere çıkmıyor. Kimse yaralılardan bahsetmiyor bile. Üstelik bu askerler IDF'nin hâlihazırda ele geçirdiği (Şifa Hastanesi, Zeytun, Şucaiye) ancak Netanyahu'nun sahada düzeni sağlamak için herhangi bir plan ortaya koyamaması nedeniyle Hamas'ın geri döndüğü yerlerde savaşırken öldürülüyor ve yaralanıyor.
 
Askerlerin ve geri dönmeyen rehinelerin kanı sadece, Gideon Saar'a hangi kabine pozisyonunun verileceği konusunda kader kavgası veren Netanyahu ve hükümetinin elinde değil. [Saar, mensubu olduğu Ulusal Birlik koalisyonundan ayrılarak savaş kabinesine girmek istediğini Netanyahu’ya iletmişti. ç/n]
 
Bu noktada sorumluluk, her şeye teslimiyetle boyun eğen üst düzey IDF, Shin Bet ve Mossad yetkililerinin de üzerinde. Sessiz kalan başsavcının da. İtaatkâr medyanın da. Önde gelen iş adamlarının da. Ve bizim de. Biz, sokağa çıkmamak için 1001 bahane bulan aklı başında İsrailliler.
 
"Brothers in Arms (Silah Arkadaşları)", savaş yorgunluğunuzu üzerinizden atın. Duyuyor musun, Shikma Bressler? Artık demokrasi yok! Şimdi ülkeyi ateşe verme ve bu çılgın hükümetin ve başındaki hasta adamın masasını devirme zamanı. [Brothers in Arms; Netanyahu'nun desteklediği yargı reformuna karşı protestoların bir parçası olarak faaliyet gösteren, IDF bünyesinde çeşitli birimlerde görev alan personellerden oluşan bir organizasyonun adı. Shikma Bressler ise, Netanyahu’nun yönetimine karşı demokratik değerleri savunan bir figür olarak öne çıkan sosyal aktivist. ç/n]
 
[İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Daily Ummah’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.]