34 yaşındaki Nursimangül (Nur) Abdülraşid ailesini en son beş yıl önce görmüş.

Güney Sincan'a bağlı Kaşgar şehrinde yüksek öğrenim için Türkiye'ye gidişini kutlamak için ailesi ve komşularıyla Nur'un evinde bir ara geldiler.

Uygurlar için yurtdışında okumaya gitmek zordu. Ailem beni yurt dışına göndermeyi kabul etti ve bu gerçekten büyük bir şey” diyor Nur. O zamanlar Nur'un ve ailesinin sadece iki yıl içinde  iki milyon Uygur'un toplama kamplarına götürüleceğinden hiçbir şekilde haberi yoktu. Kimsenin aklından geçirebileceği bir şey değildi bu.

Çin Komünist Partisi'nin "güvenlik önlemleri" adı altında, Nur'un ailesi gibi çoğunlukla Müslüman olan Uygurlar kitlesel gözetime tabi tutuluyor. Bu önlemler Nur'un alıştığı bir şeydi.

"2012'de bankada çalışırken, evimden şehir merkezine işime gitmek için o kadar çok kontrol noktasından geçmek zorundaydım ki" diyen Nur, güvenlik görevlilerinin yurt dışında eğitim planlarından bile haberdar olduğunu sözlerine ekledi.

“Köy yetkilileri ofislerine gelmemi istediler. ‘Aileni biliyoruz, çocukluğundan beri iyi okumuşsun, şimdi de yurtdışında okumayı düşünüyorsun ama dışarıda ne yaparsan yap aileni de etkiler unutma’ diyerek beni tehdit ettiler."

Nur, aynı yetkililerin kendisine Türkiye'deki hiçbir ÇKP karşıtı protestoya katılmamasını ve faaliyetlerini ders çalışmak ve eve dönmekle sınırlaması gerektiğini de söylediğini sözlerine ekledi.

"Dinimizi Gizlemeye Zorlandık"

"Türkiye'ye geldiğimde Uygurların toplandığı mahallelere gitmekten bile kaçındım çünkü birilerinin izlediğini biliyordum ve Çin polisine fotoğraflarımı göndereceklerinden ve ailemi rahatsız edeceklerinden korkuyordum."

Nur, ÇKP yetkililerinin artan gözetlemelerinden kaçınmak için ailesinin de kişisel yaşamlarında dikkatli davrandığını söylüyor.

“Babam namazını evde kılardı. Camiye gitmekten kaçınırdı” diyor. "Çoğu zaman sadece cuma günü camiye giderdi ama polisin onu izlemesinden korktuğu için bizim kasabamıza gitmiyordu. Hatta babam zulüm görmekten o kadar korkardı ki ondan rica ettiğimde bana Kuran okumayı öğretmekten kaçınırdı."

Nur, aile üyelerinin diğer birçok Uygur gibi dini bağlılıklarını gizlemeye zorlandıklarını söylüyor.

"Ailem çok dindar görünmekten korktuğu için dinimizin yükümlülüklerini sessizce yerine getirdi" dedi. "Annem günde beş vakit namaz kılan iyi bir Müslümandır ama bunu dışarıya hiç göstermezdi çünkü çok dindar göründüğünüzde ve gerçek bir Müslüman gibi davranmaya çalıştığınızda çok büyük sorunlarla yüzleşmek zorunda kalırsınız."

Nur, kısıtlamaların ne kadar şiddetli olduğunu bildiklerinden ne kendisinin ne de ailesinin ÇKP'yi rahatsız edecek herhangi bir faaliyette bulunmadığını söylüyor.

"Ailem sadece güvenliğimizi korumaya ve bize normal bir hayat sunmaya çalıştı"

Kısıtlamalar ve yasaklar yüzünden ÇKP'nin ideolojisine aykırı düşünceler beslemekten bile korktuğunu sözlerine ekledi: "Hükümetin ne düşündüğümü bile bildiğini hissettim."

Nur, tüm bu hak ve özgürlük kısıtlamalarına ve korku ortamına rağmen, yaşanacaklardan habersiz öğrenimine devam etti.

"Ailemle son telefon görüşmemi 18 Haziran 2017'de yaptım" diyen Nur, birkaç gün sonra aradığında ailesinin telefona cevap vermediğini sözlerine ekledi.

“Birkaç gün daha onlara ulaşmayı denedim. Sonunda bir akrabamız cevap verdi ve bana 'Baban ve abin soruşturmaya götürüldü ve annen evde ve çok korkuyor. Lütfen artık bizi ve anneni arama” dedi.

Nur, beklenmedik olsa da, babasının daha önce emekli bir devlet çalışanı olarak bu tarz soruşturmalardan muaf tutulmuş olduğunu bildiği için başlangıçta babasının güvenliği konusunda endişelenmediğini söylüyor.

Ancak, toplama kampları, işkence ve tacizle ilgili bilgiler uluslararası medyada yayılmaya başladıkça endişelerinin zamanla arttığını belirtiyor.

"Birkaç ay sonra kamplarla ilgili haberleri okumaya devam ettim ve çoğu insan ailelerinin ve ebeveynlerinin ortadan kaybolduğunu söylüyordu."

Nur daha sonra annesi ve iki erkek kardeşinin de götürüldüğünü öğrenmiş. “Şubat 2019'da ordaki bir arkadaşımdan kısa bir mesaj aldım: 'Artık evinizde kimse yok' yazıyordu. O an anladım ki annem ve iki erkek kardeşim de götürülmüştü."

#FreeNursFamily

Nur, ailesinin nerede olduğuna dair bilgi almak için Çin Büyükelçiliği ve çeşitli devlet kurumlarıyla iletişime geçmeye çalıştığını ancak yanıt alamadığını söylüyor. Çin Büyükelçiliği, ailesiyle ilgili videolar yayınlanmaya başlayana kadar onunla temasa geçmemiş.

Nur, "Büyükelçilik personeli, toplumsal düzeni bozmaktan ve terör faaliyetlerine katılma niyetleri olabileceği düşünüldüğü için tutuklandıklarını söyledi" diyor.

Nur'un en büyük korkusuyla, ITV muhabiri Debi Edward'ın 2021'de Nur'un evine gittiğinde evi yıpranmış ve terk edilmiş halde bulmasıyla yüzleşmiş.

"Ailemin ve erkek kardeşlerimin beşten yıldan fazladır acı çektiği doğrulanmıştı. Ailem acı çekmeye devam edecekler ve bunun ne kadar süreceğini bile bilmiyorum."

O zamandan beri Nur, #FreeNursFamily hashtag'ini kullanarak ailesi adına farkındalık yaratmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra ailesiyle birlikte diğer birçok Uygurun kötü durumda olduğunu dünyaya duyurmayı umarak toplantılarda ve web seminerlerinde yüzlerce kez yaşanan zulmü anlatıyor.

Tüm bu faaliyetlere rağmen hiçbir gelişme olmamasının umudunu tüketmeye başladığını belirten Nur, "kaybolan aile fertleri hakkında ifade vermeye başladığımızda ve kamptan sağ kurtulanlardan ifadeler aldığımızda, dünyadaki Müslüman toplumun destekleyeceğine ve buna çok yakında son vereceğine inandım." diyor. Ne yazık ki Uygurlara yönelik yapılan soykırım konusunda dünya genelinde çok az adım atıldı.

"Sadece toplantıları, programları, forumları ve protestoları var ama çözüm yok” diyor. “Aile üyelerimi, komşularımı ve arkadaşlarımı sonsuza kadar kaybedecek gibi hissediyorum.”

Kaynak: 5Pillars